Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Yavuz AKBULAK
Yavuz AKBULAK
1667OKUNMA

‘Enflasyon’ ekonomik fikirleri kökten nasıl değiştiriyor?

‘Enflasyon’ ekonomik fikirleri kökten nasıl değiştiriyor?

Enflasyon bize ekonomimizi talebin değil, arzın kısıtladığını ve devlet borçlanmasının sınırlı olduğunu öğretmektedir.

Enflasyonun beklenmedik şekilde yeniden canlanması, bize ekonomi politikasına ilişkin fikir birliğinin yanlış olduğunu ve değişmesi gerektiğini söyleyen, adeta yüzümüze atılan bir tokat gibidir. Neyse ki ihtiyacımız olan “yeni” fikirler iyi bir şekilde test edilmiş ve rafta beklemektedir.

Enflasyon, toplam talebin toplam arzı aştığı zaman ortaya çıkar. Talebin kaynağını bulmak zor değildir: Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hükümeti, pandeminin yol açtığı aksaklıklara yanıt olarak insanlara ve işletmelere yaklaşık 5 trilyon dolarlık çek gönderdi ki; bunun 3 trilyon doları yeni basılan paraydı ve herhangi bir geri ödeme planı da yoktu. Diğer ülkeler de benzer finansal genişlemeler yaparak aynı oranda enflasyon yarattılar. Arz tarafı daha da tartışmalıdır ve pandemi sırasında azalmıştır. Ancak salgının büyük ölçüde sona ermesinin ardından enflasyon hızla yükselmiş ve birçok “arz şoku” (supply shock) yaşayan sektör eskisi kadar üretim yapmasına karşın talebe yetişememiştir.

Ancak enflasyonun ne kadarının gevşek maliye ve para politikasının neden olduğu talepten, azalan arzdan mı kaynaklandığı temel ders açısından pek önemli değildir. Enflasyon bizi, ekonominin üretim kapasitesi olan “arzın” çoğu insanın önceden düşündüğünden çok daha sınırlı olduğu gerçeği ile yüzleşmeye zorlamaktadır. Refahın yalnızca devletin borç alması veya büyük tutarda para basıp dağıtması için gerekli olduğunu vaaz eden 2010’ların “sürekli durgunluk”, “modern para teorisi”, “teşvik” (secular stagnation, modern monetary theory, stimulus) mantraları/fikirleri çöp kutusundadır. Bunu sen istedin, biz de denedik. Yani patlama değil, enflasyon var.

Arzı sınırlı bir ekonominin büyümesi için teşvik değil, arz odaklı politika gerekir. “İşler” artık bir fayda değil, maliyettir. ABD’deki %3,7’lik (yüzde 3,7) işsizlik oranıyla, geçici bir projede çalıştırılan her işçi, daha önemli bir şey yapmayan işçi durumundadır. Yapılan düzenlemeler konutların yapımını çok pahalı ve zaman alıcı hale getirmektedir. Tutarlı bir göç sistemi çalışan, üreten ve vergi ödeyen insan grupları yaratır. Kamu altyapısına ihtiyacımız var ama bunun aşırı maliyeti artık karşılayamayacağımız bir tıkanıklıktır. Yabancıların daha iyi sağlayabileceği şeyler için bizi fazla ödemeye zorlayan tarifeler ekonomiyi sadece tüketmektedir. Kimin neyi alacağına odaklanan politika artık büyümenin anahtarı olan teşviklere odaklanmak zorundadır.

Durgunluk kanseri

Durgunluk, çağımızın sessiz, sinsi ekonomik kanser halidir. ABD’nin büyümesi 2000’den sonra yarı yarıya düşmüştür. Avrupa ve İngiltere (ekonomileri) daha da durgunlaşmaktadır. İtalya 2007 yılından bu yana kişi başına büyüme kaydedememiştir. Uzun vadeli büyümeyi canlandırmak diğer tüm politikaları bastırır ve “yalnızca” arz, verimlilik, üretkenlik ve teşvik odaklı politika uzun vadeli büyümeyi canlandırabilir.

“Tasarruf bolluğu” veya “güvenli varlık kıtlığı” (savings glut or safe asset shortage) gibi moda sözcüklerle, devlet borcuna sınırsız talep olduğu yönündeki görüşün de aynı şekilde yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. ABD, İngiltere ve Avrupa, gayrisafi yurtiçi hâsılanın (GSYH) yaklaşık %100’ünü borç alabilecek gibi görünmektedir. Daha fazla borç, daha yüksek faiz oranlarına, borç alma sorunlarına ve enflasyona yol açar; çünkü insanlar fazladan borcu iyi bir yatırım olarak tutmak yerine, bu fazladan borcu harcamaya yeltenirler.

Artık hükümetler, sanki şimdi ya da daha sonra ödemek için vergileri artırmak zorundaymış gibi para harcamak zorundadırlar. Onlar bunu yaparlar. Sonsuza dek GSYH’nin %5-10’u kadar olan faiz dışı açıklarda borcun GSYH’nin %200’üne kadar artacağına dair tahminler kesinlikle gerçekleşmeyecektir. Daha da kötüsü, şoklara tepki verme konusunda mali kapasitemizi kaybettik. Eğer 5 trilyon dolarlık pandemik tepki insanların tutacağından daha fazla borçsa ve enflasyona neden olduysa, bir sonraki krize verilecek 10 trilyon dolarlık tepki ile daha da büyük sorunlarla karşı karşıya kalınacaktır.

Sol kanadımız, ABD’de sendikalı işçiler tarafından ABD parçalarıyla üretilen devasa boyutlardaki elektrikli arabalar gibi maliyetsiz iklim sübvansiyonlarına trilyonlarca dolar harcamak; sağ kanadımız ise, 1950’lerdeki üretimi geri getirmek için boş (ve akılsızca) bir arayışla, koruma ve sanayi sübvansiyonlarına trilyonlarca dolar harcamak istemektedir. Sanayi politikası, Jones Yasası’nın [1920 tarihli Ticari Denizcilik Yasası (Merchant Marine Act)] nakliye için yaptığının aynısını çip’ler (chips) için de yapacaktır. Artık para bedava olmadığına göre, sadece gerçekten işe yarayan harcamaları karşılayabiliyoruz.

Enflasyonun verdiği dersler

Bu enflasyonun para ve maliye politikası açısından verdiği derin iki ders vardır. Bunlardan birincisi, merkez bankaları enflasyonu tamamen kontrol edemiyor. Enflasyon kontrolü aynı zamanda mali dürüstlüğe (fiscal probity) de ihtiyaç duyar. İkincisi, mali patlama (fiscal blowout) kısmen Hazine’ye, yerel yönetim ve kurumsal borçlara, para piyasası fonlarına, havayollarına ve diğerlerine verilen desteği içeren bir finansal kurtarma (financial bailout) paketiydi. (Böylece) Dodd-Frank finans reformunun merkezinde yer alan “kurtarmalara son” vaadi başarısız olmuştur. Benim görüşüme göre, yapılacak başkaca 100 bin düzenleme daha başarısız olacak ve bunun tek cevabı özsermaye ile finanse edilen bankacılığın basit klasik vizyonu olacaktır.

Bunlar eski fikirler gibi görünebilir. Bu harika bir şeydir! İktisattaki ilerleme hiçbir zaman başkalarını potaya yeni malzemeler atmaya, örneğin “insanları daha fazla önemsemeye”, “işin içine psikolojiyi katmaya”, “siyaset ve ekonomiyi karıştırmaya” veya “gerçek dünya” komplikasyonlarını dâhil etmeye teşvik eden veya “heterodoks” fikirleri birleştiren, birbirine karıştıran ve sindirilebilir bir çorba çıkmasını uman din adamlarından gelmemiştir. Ekonomideki ilerleme her zaman sabırla üzerinde çalışılan, deneysel olarak doğrulanan, gerçekliği eyleme geçirilebilir neden-sonuç raporlarını (cause and effect statements) basitleştiren cevaplardan gelmiştir. Ekonomi politikası oluşturma süreci, trilyonlarca harcama talep etmek ve adeta yarı pişmiş yeni fikirlere dayanarak (based on half-baked stewpots of novel ideas) insanların işlerine anlatılmamış müdahaleler talep etmek için Washington’a koşan çok sayıda uzmanın sıkıntısını çekmektedir. Ekonomi politikası iyi test edilmiş kavramlara dayanmalıdır. İktisatçılar, yeniliğin ortaya çıkması yönündeki siyasi taleplere yanıt olarak fikir sağlamaya çalıştıklarında, kötü ekonomiyi ve kötü siyaseti dağıtırlar. Ve bize eski görünen şeyler de yeni görünebilir. Adam Smith’in 250 yıllık fikirleri siyaset dünyasının çoğu için hâlâ yeni bir haber durumundadır.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor