Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Röportaj

Berkay KARAKAYA
Berkay KARAKAYA
1274OKUNMA

Ayhan Yavrucu: 49 yıllık meslek hayatımda hiç düşük faiz görmedim

Ayhan Yavrucu
Alarko Holding Yönetim Kurulu Üyesi, E. İcra Kurulu Başkanı

“Bu faizle para alıp da yatırım yapmak işi biraz şansa bırakmaktır”

Türkiye’de para hep çok pahalı bir unsurdur. Tabii ki para kendi başına pahalı değil, enflasyon olduğu için pahalıdır. Açık bütçe politikalarıyla, yanlış ekonomi politikalarıyla enflasyon buralara gelirse bizim düşük faiz görme şansımız yoktur. Ben 49 yıllık meslek hayatımda maalesef hiç düşük faiz görmedim.  Şu an TCMB Politika Faizi yüzde 17. Bunun üzerine birtakım maliyetleri, kâr marjlarını eklediniz yüzde 21, 22 oldu. Bu faizle para alıp da yatırım yapmak işi biraz şansa bırakmaktır. Gelecekte ayağınıza sıkacağınız bir kurşunun bugün hedefini belirlemektir. Bugün bizim Alarko Holding olarak faaliyette bulunduğumuz alanlarda, bildiğim hiçbir sektörde yüzde 22 kar elde edecek bir iş yok. Bu faizle tamamını finanse edeceğiniz bir yatırım sizi zora sokacaktır. Bu gelecekteki finansal pozisyonunuzu tehlikeye atmak demektir. Birtakım finansal zorlukların veya ekonomik zorlukların ortaya çıktığı dönemlere karşı işletmenin kırılganlığını bugünden arttırmak demektir. 

Ben şimdiye kadar dokuz veya on tane ekonomik kriz gördüm. Bu krizlerde işletmelerin batmasının temel nedeninin hesapsız, kitapsız borçlanma olduğunu gözlemledim. Çok da güzel bir sözümüz vardır. Finans mantığını özetleyen bir sözdür. “Ayağını yorganına göre uzat” derler.  Hatta siz ayağınızı yorgandan bir miktar kısa tutacaksınız ki yorgan yukarı doğru çekerse hiç olmazsa ayağınız dışarıda kalmasın. 

Hesabınızı iyi yaparsanız bu tür ekonomik krizlerin olduğu dönemde tabi ki sıkıntı çekebilirsiniz ama işletmeleriniz ayakta kalır. Aksi halde; nasıl olsa para bol öderiz felsefesiyle borçlanır ve uzun vadeli yatırımlara girerseniz finansal problemler yaşarsınız. 

“Halka arzlardan sağlanan fonlar yine yatırıma dönüşmeli”

Sermaye piyasalarını yeteri kadar geliştiremediğimiz için yatırım dediğimiz zaman direkt aklımıza kredi geliyor. Bizim borsa vasıtasıyla kaynak temin edip bu kaynakları da yatırıma yönlendirme yönünde çok fazla bir çabamız olmadı. Sadece bizim için değil piyasaların genelinde durum böyle. Bizim; piyasalarımızı genişletip ve derinleştirip, özellikle de böyle faizlerin yüksek olduğu dönemlerde bu piyasalardan para sağlayıp, parayı yatırıma döndürmek gerekir.

Şimdilerde halka arzlar çok gündemde. Halka açılan şirketler de burada hisseyi satıp, parayı cebe koyup, kendi servetini arttırmak amacında olmamalı. Buralardan sağladığı parayı yine yatırıma döndürmek amacıyla halka açılmalı. Yoksa hissenin bir kısmını piyasada satayım, oradan aldığım parayı da cebime koyayım, şahsi servetimi arttırayım mantığı bu piyasayı derinleştirmemektedir. Bakın aşağı yukarı 1976-1977’den beri (özellikle 1980’ler de hızlandı) kırk yılda gelmiş olduğumuz mesafe aslında çok tatmin edici bir mesafe değil. Hala sığ bir borsamız var. Hala borsadaki halka açık şirketlerimizin kapitülasyon değeri düşük. Bunları bizim hem yatay hem dikey olarak genişletmemiz, zenginleştirmemiz gerekiyor. 

“Kurtarma operasyonlarına karşıyım”

Piyasada şirketler tarafından kullanılan finansal enstrümanları iyi-kötü herkes bilmektedir. Finansın temel prensipleri vardır; kısa vadeli kaynaklarla kısa vadeli yatırım yap, uzun vadeli kaynaklarla uzun vadeli yatırım yap. Gelelim döviz cephesine. Döviz gelirin varsa döviz gelirin kadar borçlan, yoksa borçlanma. Şimdi bunun gibi yadsınamaz, doğruluğu uzun deneyimlerle kanıtlanmış temel prensipler vardır. Bu prensipleri takip ederseniz sizin döviz yükseldi, düştü, ödemeler bilançosu yükseldi gibi kavramlarla fazla cebelleşmenize, fazla uğraşmanıza gerek yoktur. 

Burada da esas olan şudur, beklenmedik birtakım şoklara karşı karınızı veya zararınızı limitlemektir. Bu esasa göre işlem yaptığınız taktirde günü geldiğinde o gün ki kur, işlem fiyatının altında olabilir, üstünde olabilir. Bu durumda da kur farkında para kazandım diye sevinmemeli, para kaybettim diye de üzülmemelisiniz. Çünkü biz spekülatör değiliz, onu yapacak olan spekülatörlerdir. Biz her şeyi hesap edilebilir hale getirmeliyiz. Her şey olabildiğince öngörülebilir olmalıdır. İki kere iki dört demiyoruz ancak iki kere iki 3,8 veya 4,2 kadar belirli olmalıdır. Yani artı-eksi yüzde 10 dolaylarında belli olmalı ki biz kendimizi güvenli tarafta hissedebilelim. Ayrıca, döviz geliriniz yoksa dövizle borçlanmayacaksınız. Ondan sonra da devlet bizi kurtarsın, bankalar bizi yapılandırsın, faizlerimizi silsin demeyeceksiniz. Bankaların faizi silmesi demek benim vergimden seni finanse etmesi demek. Biz almıyorsak o borcu başka şirketler de almamalı. Ben bu yüzden böyle kurtarma operasyonlarına karşıyım. Çünkü onlar neticesinde vergi ödeyicisinin sırtına yüktür. İşini doğru ve dürüst yapan insanların ilave ödediği vergidir. Herkes tedbirini almalıdır. Ancak tabi ben burada pandemi dönemini de kastetmiyorum. Bu dönemde hep birlikte fedakârlık yaparak çıkacağız. Asıl kastettiğim; 2001 krizi, 2008 krizi.  Orada tamamen işletme patronlarının, yöneticilerinin aç gözlülüğünün, yanlış hesap yapmalarının sonuçları açığa çıktı. Ancak şu an günümüzde pandemiden kaynaklı yardım desteği ihtiyacı olan şirketlere destek olunmalıdır. Küçük esnafa, işçiye, çalışanlara gelir desteği şeklinde yapılmalıdır. Büyük işletmeler de kusura bakmasın, eğer o tedbirleri almadılarsa bunun sorumluluğu da onlara aittir. 

(Bu röportaj, Mart 2021’de, YENİ E-KONOMİ Dergisinin “2020-2021 Ekonominin Maskesi” başlıklı ilk sayısında yayımlanmıştır. YENİ E-KONOMİ Dergisine “Turkcell Dergilik” ve “Türk Telekom e-dergi” platformlarından ulaşabilirsiniz.)

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor