Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Haberler

Aydın BALÇIK
Aydın BALÇIK
6282OKUNMA

Yeni Yılda Yeni Anlamlar

Hava geç aydınlanıyor bu kış. Eski kışlar gibi öğleden sonra 4 buçuk 5'te de hava kararmıyor. Kış saati hikayesi kaldırıldığı için böyle. Bu bizim yeni normalimiz aslında. Geçen senenin moda deyimiydi "yeni normal". Kışa doğru bahsi azaldı, bitti, gitti. 

Aslında yeni normal, yıllar içinde oluşan pek çok değişiklik, kısa sürede alışılan pek çok yenilik için kullanılabilir. Daha önce ortada olmayan pek çok mal, hizmet, vakit harcanacak mesele her yıl karşımıza çıkıp hayatımızın parçası haline geliyorlar. Bütün bunlar başta yeniyken bir süre sonra eskiyorlar. Aslında her yeni normal, değişmeyen bir normalin küçük çocukları. O normale hayat diyoruz, sizce de öyle değil mi? Hayat bu. Olur böyle şeyler...

Bu sabah uyandığımda, 2020'nin geçen sene haline gelişinden ne kadar memnun olduğumu farkettim. 1 Ocak itibariyle, yeni yıl başka türlü olacak gibi geliyor bana. Bu mutluluk veren bir tür. Bu mutluluk içimde ister istemez bir umut yeşertiyor. Umuttaki canlılığı hissediyorum ve dallanıp budaklandığını düşünüyorum. Belki de bu benim yeni yıl dileğimdir, sadece içimden geçiyordur, kimseye iletmediğim bir mesajdır.

Oysa, yeni yıl dilekleri benim için pek bir şey ifade etmez. Zamanı birbirinden ayırmaya özel anlamlar vermek bence mantıksız. Güneşin etrafında bir turu tamamlamışız. Hiç durmadan başlayacağımız yeni turun önceki turdan farklı bir şey getireceğine neden inanalım? 

Bu inançsızlığımın sebebi ne? 

Yıllar içinde değişen şeylerin hayatımıza bir etkisi var, tamam. Hem de hiç küçük bir etki değil bu... İnternet, cep telefonları mesela? Peki ya değişmeyen şeylerin etkisi. O daha büyük bir etki değil mi? Bence, değişmeyen şeylerin etkisi hep daha güçlü. Değişmeyen nedir? 

İnsanların hayata bakışı, onu nasıl gördükleri, hayatta ne yapmaları gerektiğine dair bildikleri ve inandıkları. Değişmeyen şey insanların kendilerini tanımlayan idealleri. 

İnsanlar değişen şeyleri, değişmeyen fikirlerinin, ideallerinin etki alanını genişletmek için kullanıyorlar. Bu yüzden her ev bir çatışma alanı, her ülke aynı anda gerçekleşen farklı dünya savaşlarının cepheleri... Dünyadaki her ülkeyi, herkesi birbirine bağlayan bir iletişim ve ticaret sistemimiz var, ama bütün insanları birbirine bağlayan bir insani anlayışımız yok.

Gelen yılın önceki yıldan daha iyi olmasını istiyoruz hep. Peki, bir yılın önceki yıldan farklı olması için, o yıl içinde yaşayanların önceki yıllardaki davranışlarını terketmesi gerekmez mi? 

Aslında hayatta olan, yani yaşayan yıl değil ki, biziz. Bir yılın getirdikleri ya da götürdükleri olarak gördüğümüz şeyler, kendi yaptıklarımız. Dünyanın dört bir köşesindeki insanların birbirinden habersizce gerçekleştirdikleri eylemlerin toplamı. Bir yılda şunlar oldu derken, o yıl içinde "insanlar bunları bunları yaptılar, şöyle şöyle davrandılar" diyoruz aslında. İnsanlar olarak yapıp ettiklerimizi, kendi hayatımızı yönetirken, birbirimizi etkileyişimizi, bir perdenin arkasına gizliyoruz. Perdenin üzerine bir sayı yazıyoruz. Sonra perdenin karşısına geçip, işte bunları o yaptı diyoruz. "Bütün bunlar 1999'un eseri. 2020'nin işleri bunlar." Sanki bütün işleri gören perdeymiş gibi. 

Peki ya felaketler mi dediniz? Bence felaketleri de dünyanın yaptıkları olarak görmemek gerek. Felaketin karşısına çıkan biziz. Yoksa depremler, seller, fırtınalar dünyanın kendini gerçekleştirme, derleyip toplama, düzeltme, yenileme çalışmaları. Bu yenileme ihtiyacının doğmasına neden olan bizsek eğer, dünyanın günahı ne?

İnsanlar birbirini tanımadığı için yılları insanlığın yüzü olarak seçiyorlar. Yoksa şunu şu yaptı, bunu bu yaptı demeye kalksan, bir yılı anlatmak için 10 yıl harcamak gerekir. Tabii böyle yapmıyoruz: Yılın hızıyla hayatımızın hızının eşit olduğunu düşünüyoruz. Ve bu sürekli bir stres yaşamamıza neden oluyor. Bir yılın hızını belirleyen dünyanın uzayda ilerleme hızı. Bizim hızımızı belirleyen ise kendi ilerleme kapasitemiz.

İnsan hızıyla, dünyanın hızı arasında bir gerilim var. Bu gerilim insanın kaldırabileceği bir şey değil. Bir insan saatte 60 kilometre hızla koşabilir, üstelik en fazla 10 saniye boyunca. Dünya saatte yaklaşık 105 bin kilometre hızla güneşi kovalıyor. Hem de bir an durmadan. Nasıl yakalayacaksın şu dünyayı?... Biraz düşünsek mi bu konuda?

Hayatta olduğum son 45 yılda Türkiye'de hep korkuyla, can havliyle yaşandığına tanık oldum. Can derdi, geçim derdi ara vermeden konuştuğumuz konulardı. Terör, trafik, deprem, politika ve politikacılar tek bir yıl gündemden düşmedi. Zenginin parası hep çoğaldı, züğürdün çenesi hiç durmadı. Böyle geçen 10 yıllar sonunda bir yılın diğerinden, güneş etrafındaki bir turun, öncekinden farklı olacağına nasıl inanabilirdim? 

Dünyada da hikayeler hiç değişmedi. Savaş, borsaların çöküşleri, politik skandallar, felaketler, İsrail vs. 

Ne değişti? 

Bu hikayeleri temsil eden bir yüz ortaya çıktığında bir ülkenin tüm yurttaşlarını, hatta tüm insanlığı 30-40 sene meşgul etmeye yetiyor. Hayatımızın içine birer virüs gibi giriyorlar, nefesimize ortak oluyorlar. Biz bunların anlattıklarını dinlerken bir yandan da saatte 105.000 km hızla koşup, dünyayla yarışmaya kalkıyoruz. Sonra da yılların geçişinden keyif alacağımıza, yıllar geçmesin istiyoruz. Olmayacak duaya amin demek. Bu duayı okuyanların önünde diz çökerek.

2020 hayatımın en verimli yıllarından biri olarak geçti. Belki artık yaşlanmanın olumlu etkilerini yaşıyorumdur. Belki hayattan öğrenme yeteneğim daha önce olmadığı kadar çok şey katıyordur bana. Yeni bir anlama varıyorumdur. Acaba en önemli, en büyük ihtiyacımız bu olabilir mi? Dünyayla hızımızı eşitleyecek, bizi o gerilimden kurtaracak olan şey, yeni bir anlam olabilir mi? Ya da yeni anlamlar.

2021 kutlu olsun. Herkes kutlu olsun.  

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor