Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Vergi

Timur ÇAKMAK
Timur ÇAKMAK
1782OKUNMA

Çifte Kavrulmuş Damga Vergisi

Ekonomik hayatta uygulamada tereddüt yaşanan en önemli vergi konularının başında damga vergisi geldiğini söyleyebiliriz. Söz konusu bu tereddütlerin yanısıra, dayandığı kanunun içeriğinin artık çağın gerekliliklerinin gerisinde kalması, yayımlanan ikincil mevzuatın mevcut vergilemeye ilişkin vergi yükünü arttırıcı bir şekilde yorumlanması sonucunda, damga vergisi ciddi bir finansal yük haline gelmek suretiyle ticari hayatta sözleşme serbestisine bir engel olarak kendini göstermektedir.

488 sayılı Damga Vergisi kanunu yaklaşık 51 yıldır uygulanmaktadır. 51 yıllık uygulamada bir nevi işlem vergisi olan damga vergisinin neredeyse gelir üzerinden alınan vergiler kadar bir büyüklüğe ulaştığını söylemek yanlış olmaz. Maliye Bakanlığı’nın 2015 yılı genel bütçesindeki vergi gelirleri 389.5 Milyar TL olarak hedeflenirken damga vergisinin ise 11.4 Milyar TL olarak hedeflendiği görülmektedir. Diğer bir değişle damga vergisi toplam vergi gelirlerinin %2,93’ünü oluşturmaktadır.  Yine damga vergisi toplam 2015 yılı bütçe gelir hedeflerinin de %2,58’ini oluşturmaktadır. Hemen hemen bütün vergi tartışmalarının üzerinde yoğunlaştığı kurumlar vergisinin 2015 yılı gelir beklentisine baktığımız da ise 36,1 Milyar TL ile toplam vergi gelirlerinin %9,27’sini, toplam bütçe gelirlerinin de %8,1’ini oluşturduğunu görüyoruz.

Damga vergisi bugün itibariyle bütçede, MTV, Veraset ve İntikal Vergisi, BSMV ve Özel İletişim vergisinden daha yüksek bir yer tutmaktadır.

Çifte kavrulma nasıl gerçekleşiyor?

Damga Vergisi Kanunu’nun 6. maddesinde; bir kâğıtta birbirinden tamamen ayrı birden fazla akit ve işlem bulunduğu takdirde bunların her birinden ayrı ayrı vergi alınacağı, ancak bir kağıtta toplanan akit ve işlemler birbirine bağlı ve bir asıldan doğma oldukları takdirde damga vergisinin en yüksek vergi alınması gerektiren akit ve işlem üzerinden alınacağı hüküm altına alınmıştır.

Bununla birlikte Kanunun 14. maddesine 4369 sayılı Kanun ile eklenen hüküm uyarınca; her bir kâğıt için hesaplanacak vergi tutarının (1) sayılı tabloda yer alan sınırlamalar saklı kalmak üzere 1.702.138.TL’dir. Yine Kanunun 5. maddesi uyarınca bir nüshadan fazla olarak düzenlenen kâğıtların her nüshası ayrı ayrı aynı miktar veya nispette Damga vergisini tabi bulunmaktadır.

Damga vergisi tebliğlerine göre ise, bir kâğıtta toplanmakla beraber Kanunun 6. maddesi gereğince ayrı ayrı vergilendirilmesi gereken işlemlerde uygulanacak üst sınır, her bir akit ve işlem için ayrı ayrı aranmaktadır.

Örneğin, (x) A.Ş. (y) Limited Şirketi ile hammadde temini için bir sözleşme imzalayacaktır. Malzemelerin sözleşme tarihi itibariyle değeri 200 milyon TL’dir. Taraflar yine aynı sözleşmede ise bir inşaat işleminin taşeronluğu için 250 Milyon TL bedelle anlaşmışlardır. Yine taraflar sözleşmenin ileride kendi lehlerine delil olma özelliğinden faydalanmak için iki nüsha olarak düzenlenmesine karar vermişlerdir. Buna göre damga vergisi tutarı aşağıdaki gibi olacaktır.

Sözleşmede iki ayrı işlem olup bunlar tamamen birbirinden ayrıdır. Bu nedenle her iki bedel de ayrı ayrı binde 9,48 oranında vergiye tabi tutulacaktır. Dolayısıyla damga vergisi üst limiti dikkate almadığımızda ((200+250=)450.000.000 x 9.48/1000)) 4.266.000 TL olarak hesaplanmaktadır. Üst limit dikkate alındığında, iki ayrı işlemde üst limiti geçtiğinden toplam damga vergisi tutarı (1.702.180x2= ) 3.404.276-TL olarak dikkate alınacaktır. Yine sözleşme iki nüsha düzenlendiğinden ve her bir nüsha için aynı oranda damga vergisi hesaplanması gerektiğinden ödenecek damga vergisi (3.404.276 x 2=) 6.808.552.-TL olarak hesaplanması gerekmektedir.

İşte damga vergisinde çifte kavrulma işlemi bu şekilde gerçekleşmektedir. Burada ister kanun koyucu, ister uygulayıcı, isterse mükellef olunsun, dürüst davranmak gerekirse bu verginin adil olduğunu söylemenin zor olduğunu düşünüyorum.

Konuyla ilgili olarak üst limit uygulaması mantık olarak doğru olmakla birlikte ilk aşamada 200 bin TL olarak belirlenen bu tutarın bugüne kadar yeniden değerleme oranına göre arttırılması sonucunda 1.7 milyon TL’ye gelmesi işin özünde amaçlanan kanun değişikliği gerekçesini aşmıştır. Hâlbuki üst limit konusunda yukarıda belirtilen ve 14. maddeye eklenen değişikliğin gerekçesinde “488 sayılı Damga Vergisi Kanununun l sayılı Tablosunda yer alan ve nispi vergiye tabi tutulan kâğıtların bazı hallerde çok yüksek meblağlar içerdiği veya uzun bir döneme ilişkin olabildiği, bu durumda kağıtların vergisinin o kağıdı tanzim ve imza edenlerin sermayelerinden daha fazla olabilmesine yol açtığı, yapılan düzenleme ile l sayılı tablodaki her bir kağıt için hesaplanacak damga vergisi tutarına bir üst sınır getirildiği” belirtilmektedir. Gerekçede çok açık ve güzel bir şekilde belirtildiği üzere damga vergisinin kâğıdın içerdiği bedelin belli bir nispeti üzerinden alınması halinde vergi tutarının o kağıdı imza edenlerin sermayelerinden fazla olması söz konusu olabilmektedir. Damga vergisinin kâğıdın imza edildiği zamanda defaten ödenmesi gerektiğini de düşündüğümüzde büyük bir daha bir işe başlamadan büyük bir külfet getirdiğini kabul etmek gerekir.

Damga Vergisi Kanunu revize edilmelidir

Yukarıdaki hesaplamada görüleceği üzere bir kâğıtta iki üst limitten damga vergisi gerektiren işlem olduğunda ve bu iki nüsha düzenlendiğinde damga vergisi üst limit x 4 olmakta ve ciddi anlamda finansal yük getirmektedir. Bu nedenle bu hususların damga vergisi uygulamasında tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla burada ya üst limitin revize edilerek makul bir seviyeye çekilmesi ve birden fazla nüsha olduğunda ilk nüshadan sonrakilerde damga vergisinin aranmaması veya ¼ oranında aranması şeklinde olabilir.

Diğer bir husus ise damga vergisinden elde edilen bütçe gelirinin ne kadarının sözleşmelerden ne kadarının ise ücret ve diğer işlemlerden kaynaklandığının bilinmesi damga vergisini revize etmeden önce bilinmesi gerekir. Eğer sözleşmelerden toplanan damga vergisi bütçe içinde çok bir tutar oluşturmuyor ise sözleşmelere ilişkin damga vergisini kaldırmak seçeneği dahil revizyon işlemlerinde bu hususların değerlendirilmesi gerekir düşüncesindeyim.

Aksi halde bu haliyle giden bir damga vergisi mükellefleri gerekirse sözleşme yapmamaya veya yapsa dahi ibraz etmemeye itmektedir ki, bunlar bir verginin konulmasında amaçlanan bir husus değildir.

Sonuç olarak damga vergisi kanununun ve ikincil mevzuatının revize edilmesi gerekliliği kendini kaçınılmaz olarak göstermektedir. Burada da Anayasa hükümleri dikkate alınarak özellikle atılan taş - ürkütülen kurbağa dengesinin kurulmasının iyi sonuçlar ortaya çıkaracağı değerlendirilmektedir.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor