Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Aysu ŞİRİN
Aysu ŞİRİN
22277OKUNMA

Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler, Tekrarlanan Hatalar ve Çıkış Yolları

Tanımlardan yola çıkıldığında kriz; kişi veya toplulukları derinden etkileyen ve aniden ortaya çıkan tehlikeli durumlardır. Kısaca “buhran” olarak ifade edilir. Ekonomik kriz kavramı ise mal, hizmet ve üretim faktörlerinin fiyatlarıyla birlikte ulusal para değerinin çeşitli nedenlerle dalgalanması, sonucunda ekonomik faaliyetlerde duraksama yaşanması ve geleceğe yönelik belirsizliklerin artmasıdır.

Ülkelerin gücü, sağlam temeller üzerine kurulmuş ekonomilerinden gelir. Ulusal paraların değerli oluşu, katma değeri yüksek üretim yapılması, tasarruf yaratabilme ve bunu yatırıma dönüştürebilme kabiliyeti, yabancı yatırımcılar için potansiyeli yüksek bir liman olmak, kamu harcamalarının doğru ve etkin şekilde yönetilmesi, ihracat ve ithalat dengesindeki uyum gibi kriterlerin hepsi, güçlü bir ekonomiden bahsedebilmek için yeterlidir. Bu kavramlar bir halkaya benzetilecek olursa, hepsi bir arada ve uyum içerisinde birbirine bağlı olmalıdır. Bu halkalardan birinde yaşanacak bir kopukluk, domino etkisi yaratacak ve diğer tüm halkaların işleyişine olumsuz etki edecektir.

EKONOMİK KRİZ SEBEPLERİ

Ekonomik krizler pek çok sebeple ortaya çıkabilir. Krizin büyüklüğüne ve çıkış sebebine bağlı olarak, ortaya çıktığı ülkede sınırlı kalmayıp küresel ölçekte diğer ekonomiler üzerinde olumsuzluk yaratabilir. Sebepler sıralanacak olursa;

  • Ödemeler Dengesi kaynaklı: İhracat ve ithalat faaliyetlerindeki dengenin bozulmasıyla dış ticaret açığı veren ekonomilerde; cari açığı kapatabilmek için dövize ihtiyaç duyulması, ulusal paranın değer kaybetmesi ve diğer makroekonomik dengelerdeki bozulmayla beraber ekonomik kriz yaşanabilir.
  • Kamu Kesimi kaynaklı: Kamu kesiminin dış borç ve faiz ödemelerinin aksaması, borçlanma maliyetlerini artırır ve sonucunda da bütçe açıkları giderek artar. Yaşanan bu olumsuzluklarla beraber ekonomik kriz görülebilir.
  • Finans Sektörü Krizi: Finans sektöründeki fiyat dalgalanmalarının çok olması ve bankacılık sektöründe batık kredilerin artması gibi sebeplerle likidite sıkışıklığı yaşanır ve bu da ekonomik krize sebep olabilir.
  • Reel Sektör Krizi: Üretim tabanlı yaşanan aksaklıklar ve daralmalar, talep üzerinde geriletici bir etki yaratır ve ekonomik krize neden olabilir.

Yaşanan krizlerin sebebi her zaman ekonomi kaynaklı olmayabilir. Siyasi gelişmeler, teknolojik değişimler ve ekolojik sebepler de krize yol açmakta ve başka bir ülkede yaşanan krizin yansımaları da zaman zaman ülke içinde makro göstergelerde bozulmalara sebep olmaktadır.

TÜRKİYE’DE YAŞANAN EKONOMİK KRİZLER

Türkiye Cumhuriyeti, 98 yıllık köklü bir tarihe sahiptir. Yaşantısı boyunca 15 kriz görmüş, kimi zaman bu krizler kendi iç dinamiklerinden kaynaklansa da kimi zaman dış etkilerden ve dünyada görülen krizlerden etkilenmiştir.

1929 KRİZİ - BÜYÜK BUHRAN

1929 yılında başlayan ve etkisini 1930’larda da gösteren kriz, Kuzey Amerika ve Avrupa merkezli olmasına rağmen tüm dünya ülkelerinde iz bırakmıştır. Büyük Buhran adını almasının sebebi, o güne kadar yaşanmış en yıkıcı ve en geniş sınırlara ulaşan ekonomik kriz olmasıdır. Dünyada 50 milyon kişinin işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin yüzde 42 oranında azalmasına ve dünya ticaretinin de yüzde 65 oranında düşmesine neden olmuştur.

Yapılan araştırmalar sonucunda krizin sebepleri için uzlaşılan dört sebep şöyle sıralanabilir: Amerikan ekonomisinde söz sahibi birden fazla holdingin olması ve bu holdinglerin birinde meydana gelecek bir iflasın tüm ekonomiyi etkilemesi, bankalardaki kötü yapılanma, dönemin ekonomi yönetiminin tecrübesiz ve kötü yönetimi ve Amerika’nın kreditörlüğü elinde bulundurarak vermiş olduğu kredileri geri toparlayamaması.

New York borsasının dibe vurmasıyla binlerce insanın mal varlığı yok oldu. Kriz maddi zararının yanında manevi olarak da insanlardan çok şey alıp götürdü. Likidite dolaşımının sekteye uğramasıyla bir nevi takas ekonomisine geri dönüldü. İhtiyaçlar ilkel yollarla sağlanmaya çalışıldı. Kriz yerel sınırları aşıp diğer sanayi ülkelerine de oldukça zarar verdi. Hammadde fiyatları yüzde 50 oranında dibe vurdu, dünya sanayi üretimi yüzde 35-45 bandında düştü ve ticaretin aldığı ağır darbe ile iflasların sonu gelmedi.

Türkiye; ekonomisi tarıma dayalı, sanayileşmesini tamamlayamamış, özel sektör yatırımlarıyla umduğunu bulamamış, pazar payının çok büyük olmadığı ve kendi kendine yetebilen, mikro ölçekli bir halde krize yakalandı. Türk Lirası, sabit kur rejimine bağlı olduğundan hızla değer kaybı yaşadı. Ekonominin tarıma bağlı oluşu, tarım ürünlerinin fiyatında meydana gelen düşüşle birlikte ihracat gelirlerinin azalmasına yol açtı. Ödemeler dengesinde bozulmalar baş gösterdi, fiyat düşüşlerinin devam etmesiyle deflasyon yaşandı. Osmanlı’dan devralınan borçlar, krizin yarattığı olumsuzluklara ek yük oldu.

Hükümet, krizle mücadele adına pek çok adım attı; ihracat ve ithalatını artırıcı politikalar izledi. 1933 yılında dış ödemeler dengesinde kliring ve takas sistemi uygulanmaya başlandı. İthalat, ihracata bağlandığından ihracat teşvik edilmiş oldu. İhraç mallarının standart olmasına önem verildi. Devletçilik ilkesi benimsenerek devlet eliyle sanayileşmeye hız verildi. Türk Lirasında istikrarın sağlanması adına Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu ve Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu çıkartıldı. 

1946 ve 1958 KRİZLERİ

İkinci Dünya Savaşı boyunca Türkiye’de tarımsal düşüş yaşandı. Genç nüfusun askere gönderilmesi, tarımsal üretimin azalmasına neden oldu. 1945 yılı tarımsal hasılası; 1939 yılı seviyesinin yüzde 59’una, GSYİH’ da aynı dönemde yüzde 71’ine geriledi. Savaş bitiminde yaşanan gelişmeler ise tarımın tekrar canlanmasına ve milli geliri önemli ölçüde artırmasına sebep oldu.

1946 krizi sonrası Türkiye’de ilk kez devalüasyon yapıldı. Türk lirası, dolar karşısında yüzde 117 dolaylarında bir düşüş yaşadı. Uygulamadaki temel sebep ihracatı artırmak olsa da bu hedefe ulaşılamadı.

Krizin sebep olduğu ekonomik bozulmalar ve ülkede yapılan uygulamaların tepki çekmesi, hükümet değişikliğine gidilmesine yol açmış, 1950 yılında Demokrat Parti dönemini başlamıştır. Bu dönemde, içe dönük iktisat politikaları terkedilmiş ve serbest dış ticaret rejimi benimsenmiştir. Ancak ithalat artışları, dış açığın giderek büyümesine yol açarak ülkenin ekonomik açıdan yabancı yatırımcı ve kredi yardımlarına bağlı kalmasına sebep olmuştur.  Yaşanan bu süreçler, döviz kıtlığının görülmesine de zemin hazırlamıştır.

1954 yılından itibaren; hem tarım hem de dış ticarette tıkanıklıkların baş göstermesiyle, tarıma ve dış ticarete yönelik sanayileşme politikasından vazgeçilmiştir. İç pazara yönelik, tüketim mallarının üretiminin öne çıktığı, ithal ikameci sanayileşme politikası benimsenmiştir. 

1958 yılında Türkiye, dış borç anapara ve faiz ödemelerinde zorlanmaya başlamış ve beraberinde borç erteleme (moratoryum) yoluna başvurulmasına sebep olmuştur.

Ekonomik dinamiklerde görülen bozulmalar, döviz krizi, enflasyonun yüksek oluşu, sabit kur politikası uygulamalarının başarısızlıkla sonuçlanması vb. pek çok faktörle ilk kez ve en kapsamlı istikrar kararları yürürlüğe girmiştir. Programla tekrar devalüasyon uygulamasına gidilmiş, para arzı kontrol altına alınmış, KİT ürünlerinin fiyatları artırılmış, kamu harcamaları kısılarak bütçe açıkları daraltılmıştır.

1974 ve 1980 KRİZLERİ – (PETROL)

Arap Birliği ülkeleri ile İsrail Devleti arasında başlayan savaşlar, petrol fiyatlarının 4 kat artmasına neden olmuş ve bu durum, ekonomileri alt üst etmiştir. Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı sebebiyle uygulanan ambargo sürecinde bu krize yakalandığından oldukça zor bir dönem yaşamış, işsizlik artışı ve yüksek enflasyon ilk kez birlikte görülmüştür. Uygulanan ithal ikameci politikalar bekleneni vermemiş, ödemeler dengesi ve dış açık sürekli artmıştır.

1980 yılında petrol krizinde ikinci dalganın görülmesiyle fiyatlar tekrar artmış, hali hazırda yüksek olan işsizlik ve enflasyon verileri tırmanmıştır. Yaşanan olumsuzluklara önlem olarak 24 Ocak Kararları yürürlüğe konmuş ve devalüasyon uygulaması yinelenmiştir. Ayrıca sabit kur politikası terk edilerek kontrollü dalgalı kur rejimine geçilmiş, yabancı sermaye girişine yönelik teşvik çalışmaları yapılmıştır.

 
Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler, Tekrarlanan Hatalar ve Çıkış Yolları

1984- BANKER KRİZİ

Serbest piyasa ekonomisine geçilmesiyle faizler bir hayli artmış, büyük şirket ve işletmeler bankalardan kredi alamayacak hale gelmiştir. Bu durum, işletmeleri ve tasarruf sahiplerini bankerlere yönelmiştir. Ayrıca o dönem bazı büyük bankalar, bankerlerle işbirliği yaparak bankerlere bono sattırmış ve tasarruf sahiplerinden mevduat toplamaya çalışmıştır.  Bankerlerin, borç aldıkları paraların faiz ödemeleri için daha yüksek faiz oranlarıyla borçlanma durumuna girmesiyle faiz artışları devam etmiş, 1984’de bankerler krizi patlak vererek pek çok tasarruf sahibinin bu durumdan zarar görmesine neden olmuştur.

1994 KRİZİ

1990’lı yıllarda devlet, harcamaları için ağırlıklı olarak kamu bankalarından borçlanmaya başladı ve zamanla borç yükü ciddi rakamlara geldi. O dönemde özel sektörün elindeki bankalar yüksek faizle mevduat topluyordu ve kamu bankalarına da yüksek faizle kredi verildi.

1993 yılında Prof. Dr. Tansu Çiller, başbakanlık görevine geldi. Görevi süresince uygulamaya koyduğu bir dizi politikalarla yüksek faiz ve kamu borç yükünün önüne geçmek istedi.

Çiller’in yoğunlaştığı hedef, faizlerin indirilmesiydi. Bu kapsamda; Hazine’nin borçlanma ihaleleri iptal edildi ve tahvil ve bonodan elde edilen faiz gelirlerini artırmak için bu gelirlerden alınan vergi oranları artırıldı. İptal edilen ihale gelirlerinin kaybının önüne geçilmek için özelleştirme yapılmak istendi. PTT’nin T’sinin (Telekomünikasyon) satışı için hazırlıklara başlandı. Ancak bu özelleştirme süreci Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. Para basımıyla da istenen sonuç alınamadı, Türkiye hiperenflasyonu yaşadı. Tüm bunların ışığında ülkeden sermaye çıkışları başladı ve ekonomi daha çetrefilli bir hal aldı.

5 Nisan 1994’te hükümet bir dizi önlem paketi açıklamıştır. Bu kapsamda:

  • TL’de devalüasyona gidildi.
  • Çeşitli tüketim ürünlerine zam yapıldı.
  • Hububat, tütün ve şeker hariç tarım ürünlerinde sübvansiyonlar kaldırıldı.
  • Vergi mükelleflerinin matrahlarının üzerinde ek bir verginin alınmasına karar verildi.

Alınan kararlar sonrasında IMF ile 14 aylık stand-by anlaşması imzalandı.

2001 KRİZİ

Türkiye tarihinde en büyük ekonomik kriz olarak nitelendirilir.

1994 krizinin yankıları devam ederken, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan Rusya’nın krize girmesi ve yaşanan Marmara Depremi’nin bütçe üzerinde ek baskı oluşturması ekonomik sıkıntıları daha da artırdı. O dönemde sabit kur - serbest faiz politikası vardı. Kur, Merkez Bankası tarafından belirlenirken faizi piyasa belirliyordu. Uygulanan bu politika ile hedef, enflasyonun önüne geçebilmekti.

Ekonomide baş gösteren ilk kriz, likidite kaynaklıdır. Bankaların açık pozisyonları kapatma arayışları, faizlerin yükselmesine neden olmuştur. Elindeki sayıca fazla olan Hazine bonolarının finansmanını sağlayamayışı da yabancı yatırımcıların çekilmesiyle sonuçlanmıştır. Demirbank, bu likide krizinden en çok etkilenen banka olmuş ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmiştir.

MGK toplantısında yaşanan anayasa fırlatma krizi, ekonomideki mevcut sıkıntıları daha da körüklemiş ve bankacılık sektöründe başlayan krizin reel sektöre de sıçramasına neden olmuştur. Sonucunda pek çok işyeri kepenk kapatmış ve çoğu insan işsiz kalmıştır.

IMF ile stand-by anlaşması imzalanarak yeni bir ekonomi programı yürürlüğe konmuştur.

2008 KRİZİ

Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılında finansal piyasalarda yaşanan sorunlar 2008 yılına gelindiğinde bir krize dönüşmüş, diğer tüm ülke ekonomilerini olumsuz etkilemiştir.

Düşük gelirlilere yüksek faizle verilen mortgage kredileri, yaşanan bu krizin en büyük unsuru olarak gösterilir.

Eylül ayına gelindiğinde dünyanın en büyük yatırım bankalarından olan Lehman Brothers, 613 milyar dolar borcu olduğunu açıklayarak iflas etmiştir.

Türkiye, yaşanan bir dizi olumsuzluktan doğrudan etkilenmese de bozulan dış ticaret hacmi ve yabancı sermaye girişlerinin azalmasıyla dolaylı olarak etkilenmiştir. İhracat düşmüş, ekonomik daralma sorunu işsizlik artmış, 2008 yılında ekonomik büyüme görülmesine karşın 2009 yılında küçülme yaşanmış ve yabancı sermayenin yetersiz kalmasıyla reel sektörde daralma görülmüştür.

2018 DÖVİZ KRİZİ

Türkiye hali hazırda ekonomi dinamiklerinde sorunlarla uğraşırken Rahip Brunson krizi, bu sorunları iyice tırmandırmış ve 2018 yılı ekonomik krizinin fitilini ateşlemiştir.

Türk Lirası büyük oranda değer kaybı yaşarken, enflasyon çift hanelerde takılı kaldı. Faiz artırımlarına gidilmesiyle büyüme ivmesini kaybetti. Yüksek enflasyon ve ekonomik daralma derken, işsizlik verileri de bir hayli yükseldi.

Rahip kriziyle mevcut döviz kuru bir anda tırmandı. 2017’de 3.80 TL olan dolar 2018’de 7 TL’yi aştı. Başta inşaat olmak üzere pek çok sektörde tıkanıklıklar yaşandı ve beraberinde iflaslar geldi.

Merkez Bankası döviz rezervleri de 2018 yılında önemli ölçüde azaldı. 2018 yılı Ocak ayında net döviz rezervi 77,9 milyar dolar iken, 2020 yılı Ocak ayı itibarıyla 33,9 milyar dolara gerilemiştir.

Türkiye’de Yaşanan Ekonomik Krizler, Tekrarlanan Hatalar ve Çıkış Yolları

SONUÇ

Türkiye tarihi boyunca makroekonomik göstergelerinde iniş-çıkışlar yaşamış, kimi zaman kendi yaralarını sarabilmiş, kimi zamansa dış yardımlar ile yaşanan olumsuzları bertaraf edebilmiştir. Uygulanmak istenen ve/veya uygulanan tüm politikalar, ekonomik menfaatler için yapılmak istense de zaman zaman dönem hükümetinin siyasal çıkarlarına alet edilerek sonucunda hüsrana uğranılmasına neden olmuştur.

1980’li yıllara kadar ithal ikameci politikalar benimsenmiş, toplam arz içerisinde ithalatın payı düşürülerek yurt içi üretimin payını artırmayı amaçlayan ekonomik gelişme ve sanayileşme stratejisi uygulanmıştır. Bu kapsamda tüketim mallarının üretimi konusunda başarı elde edilse de ara ve yatırım mallarındaki üretimin beklenen başarıyı göstermeyişi, sonrasında ihracat teşviklerine yönelik stratejilerin gerçekleştirmesini gerekli kılmıştır.

80’li yıllar sonrasında uygulanan politikalar ise ihracatı artırmaya yönelik olmuştur. Bu hususta devalüasyon yapılmış, ihracata yönelik doğrudan destek ve teşvikler verilmiş, iç talep ve maliyetler ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Ancak ihracata dayalı sanayileşme stratejisinin, ihracatın, ithalata olan bağımlılığı artırdığı da görülmüştür. Ara ve yatırım mallarının yurt içinde yeterli üretilemeyişi, söz konusu malların temini için ithalata bağlı kalınmasına neden olmuştur. Türkiye, 2011 yılına kadar neredeyse her yıl dış ticaret açığı vermiş, sonucunda yaşanan döviz ihtiyacını da 1989 yılındaki yaşanan finansal serbestleşme ile dolaylı yabancı sermaye yatırımlarıyla karşılamıştır.

Gerçekleştirilen büyüme oranları kısa süreli olmuş, uzun vadede ekonomik büyüme istikrarı sağlanamamıştır.

Borç yükümlülüklerinin borçlanma yoluna gidilerek kapatılmaya çalışılması sadece zaman kazandıran bir yöntem olarak kalmış, sorunu kökten çözmemiştir.

Kırılgan ekonomi profiline sahip bir ülke olarak, ithalata bağlılık azaltılamadığı için kurda yaşanan en ufak hareketliliğin bile ekonomiye yansıması ağır olmuştur.

Uzun yıllar ekonomistler tarafından kriz dönemleri öncesi/sonrasında pek çok analizler yapılmış, uygulanması öngörülen reçeteler yazılmış ve temelden bir değişik konusunda mutabık kalınmıştır. Yapısal reformların gerekliliği her fırsatta vurgulanarak, tekrar bir kriz sarmalına girilmesinin önlenebilmesi için ivedilikle üzerinde durulması gereken hususlar şöyle sıralanmıştır:

  • Türkiye, kendi kendine yetebilen bir ülke konumuna getirilmelidir.
  • Kaynakların etkin şekilde kullanımı sağlanmalı, hammadde ithalatına başvurmadan önce katma değeri yüksek mal üretimi gerçekleştirilmelidir.
  • Sanayileşmeye gereken önem verilmeli, bu hususta gerekli teknolojik ve AR-GE yatırımları desteklenerek teşvikler verilmelidir.
  • Dış borç alma sınırlandırılmalı, tasarruf ilk hedef olmalıdır.
  • Bankacılık kesiminde yeterli mevduata ulaşılmadan kontrolsüz kredi verilmemelidir.
  • Ekonomi, siyasi çıkarlara alet edilmemelidir.
  • Yabancı sermayenin spekülatif amaçlarla değil de uzun vadede ülkeye kazandırılması sağlanmalıdır.

- http://www.serenti.org/1929-dunya-ekonomik-krizi-turkiyeyi-nasil-etkiledi/
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/319382/
- https://www.paraborsa.net/i/turkiyedeki-ekonomik-krizler-ve-nedenleri/
- http://www.mku.edu.tr/files/25_dosya_1355413586.pdf/
- https://yatirimkurusu.com/ekonomik-krizler/turkiye-ekonomik-kriz-tarihi/
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-45226072/
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/559827/
- https://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/turkiye-ekonomisinin-son-20-yili/

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor