Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Vergi

Nazmi KARYAĞDI
Nazmi KARYAĞDI
10354OKUNMA

Türk Vergi Sistemi Beyan ve Denetim Esasından Götürü Vergilendirmeye mi Kayıyor?

Türk Vergi Sistemi reformunu yapanlar, 1950’lerde götürü olan ve gerçek geliri vergilemeden uzak sistemi ortadan kaldırarak modern dünyada geçerli olan vergi mükelleflerinin serbest bir şekilde gelirlerini beyan etmeleri ve gerçek gelirin vergilendirilmesi esasını getirmişlerdir.

Zaman içinde gerçek gelirlerin vergilendirilmesinden ve beyan esasından sapmalar olsa da sistemin temel yapısı korunmaya çalışılmıştır.

Ancak geçen yıl Aralık ayında yürürlüğe giren 7194 sayılı yasa ile otomobil giderleri için getirilen %70’lik kısmının kabul edilmesi %30’unun gider yazılamaması uygulaması ile gündeme gelen götürü vergilemeye yeni müesseseler ekleneceğe benziyor.

Nitekim vergilendirmede işin gerçek mahiyeti esas iken %30’luk bir gider reddinin dayanağı vergilendirme sistematiği açısından hiç anlaşılamadı.

Neden %20 ya da %40 değil?

Ya da şirket aktifinde kayıtlı aracın mükellefin çocuklarına tahsis edilmesi ve tüm giderlerinin şirket kasasından karşılanması durumunda, tamamının reddedilmesi gereken giderin %70’inin kabul edilmesi yasanın ruhuna uygun mudur?

Sanırım yukarıdaki iki sorunun cevabını “Otomobillerin özel işlerde kullanıldığı herkesin bildiği bir durum. Biz bu yasal düzenlemeyle giderlerin bir kısmını reddediyoruz” şeklinde almak mümkündür.

Vergi incelemesi yoluyla gerçek durumu tespit etmek imkanı varken götürü bir vergilemeyle Devlet lehine mi yoksa aleyhine mi bir durum ortaya çıkıyor orası tartışmalıdır.

Telekomünikasyon, elektrik dağıtım, market, gıda, ilaç toptancılığı ve dağıtımı, pazarlama-satış, beyaz eşya ve araç acil servis işi vb. gibi işlerle uğraşan ve 7/24 sahada olan araçlar da gider kısıtlamasına tabi oldular.

Onlar da gerçek giderlerinin tamamını indiremeyecekler.

Adil mi? Mantıklı mı?

Elbette ki değil. 

Yeni tasarı

Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekilleri Bekir Kuvvet Erim, Cemal Öztürk ve arkadaşları tarafından 16 Ekim tarihinde TBMM Başkanlığına verilen kanun teklifinin 12. maddesinde yine bir götürü vergileme maddesi yer alıyor.

Vergi kaçırma amacıyla yapılan yıkıcı bir vergi planlamasını önlemek amacıyla; kendi hisse senedini alan tüm sermaye şirketlerine %15 oranında kâr payı stopajı yapması zorunluluğu getiriliyor.

Eski bir vergi inceleme elemanı (Baş Hesap Uzmanı) olarak ifade etmem gerekirse bilgili ve çalışkan bir denetim elemanının rahatlıkla tespit edebileceği bu ve benzeri yıkıcı vergi planlarını ortaya çıkarmak, re’sen vergi tarhıyla vergisini ve cezasını almak zaten her zaman mümkündür.

Bu durumda vergi incelemesi ile mücadele edilmesi gereken bir düzenlemeyi yasalaştırmak vergi denetimini devre dışı bırakmak ve vergi kaçırma kastıyla bu işlemi yapmamış olan vergi mükelleflerini cezalandırmak anlamına gelebiliyor.

 Düzenleme ne getiriyor?

Bir sermaye şirketi, örneğin nakit fazlası nedeniyle, kendi hisse senetlerini/ortaklık pay geri alabilir. Bu yurtdışında da ülkemizde de iş hayatında olağan bir durumdur.

Sermaye şirketi geri aldığı hisse senetlerini/ortaklık paylarını;

  • Sermayeyi azaltarak itfa ederse, sermaye azaltımı ticaret sicilinde tescil edildiğinde;
  • Geri satın alma bedelinin altında yeniden bir bedelle satarsa elden çıkarma tarihinde;
  • Geri satın almadan sonraki iki yıl içinde ne sermaye azaltımına gidilmiş ne de elden çıkarması söz konusu olmuşsa iki yıllık sürenin son gününde

kâr dağıtımına bağlı %15 gelir vergisi stopajını otomatik olarak yapacaktır.

İki yıl olarak belirlenen süre neden bir yıl ya da üç yıl değil; elbette ki rasyonel ve objektif bir nedeni yok.

Hatta madde gerekçesinde bir vergi güvenlik müessesesi getirildiği ifade edilse de getirilen aslında bir tür götürü vergilemedir.

 Yanlış yapan mükellefleri engellemek için tüm mükellefleri yakmak

1998 yılından beri Türkiye’de mükellef hakları alanında teoride ve pratikte çalışan bir kişi olarak en haksız düzenlemelerin yanlış yapan, vergi kaçakçılığı yapan, yıkıcı vergi planlaması yapan kişileri caydırmak için getirilen ancak dürüst ve sade mükellefleri cezalandırmaktan başka bir işe yaramayan düzenlemeler (vergisel ya da şekilsel) olduğunu hep söyledim, yazdım.

  • Yanlış yapanla yapmayana aynı muamelenin yapılmaması gerektiğini,
  • çağımız vergicilik anlayışının toptancı değil, tek tek mükellef bazlı uygulanması gerektiğini, bir cerrah hassasiyetiyle çalışma zorunluluğu gerektirdiğini
  • ve bunun en temel insan haklarından biri olduğunu

ifade ettim ve gücümün yettiği ortam ve durumlarda hayata geçirmeye çalıştım.

Bu anlayıştan uzaklaşmak, götürü vergilendirmeye geçmek, gerçek geliri vergilendirmemek, iyi mükellef ile kötü mükellefi aynı kefeye koymaktır.

Modern vergicilik değildir.

Çok özür dilerim ama mükellef haklarına saygılı olmayan mültezim usulü vergi toplama (Kendisine ihale edilen vergi tutarını toplama hedefi dışında başka bir şeyi göz etmeyen) anlayışını 21. Yüzyılda yeniden geri getirmektir.

Yorumlar

  • M
    Mehmet Bingol
    Gercek gelir ve beyan sisteminin sonuna doğru. Goturu vergilemeye gidis.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor