Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Nazmi KARYAĞDI
Nazmi KARYAĞDI
1305OKUNMA

Tarihe Tanıklık Ediyoruz: İlk Kez bir Türk Bilim İnsanı, Aziz Sancar, Nobel Ödülü Aldı

İki hafta önce Türkiye’miz açısından hepimizi mutlu eden ve gurur veren tarihi bir olaya tanıklık ettik. İlk kez bir Türk bilim insanı, AZİZ SANCAR, Nobel ödülü almaya hak kazandı.

Bu başarının altında yatan pek çok neden var. Ancak bana göre öne çıkan iki neden bulunuyor:

Birincisi eğitim sistemimizin geçmişteki kalitesinin yüksekliği. Ve bu eğitim sayesinde diğer ulusların bilim ve iş dünyasına katılabilmenin mümkün olabilmesi.

İkinci neden de özgür bir araştırma yapabilmek için gereken ortam ve kaynağın araştırmacılara sağlanmasının ne kadar önemli olduğu hususu.

Bu iki neden bize, bugün ve yarın neler yapmamız gerektiği konusunda güçlü kanıtlar ortaya koyuyor.

VERGİALGI’da bu yıl 31 Mayıs’ta yayımlanan “Nobel’e Aday Olmadan Katma Değerli Ürün Üretilebilir mi?” yazımı işte bu gurur verici ve geleceğe yönelik yol gösterici başarının ardından bir kez daha okuyucularımızla paylaşmak istiyorum.

Nobel’e Aday Olmadan Katma Değerli Ürün Üretilebilir mi?

Seçim beyannameleri açıklandı. Bunların arasında “10 yıl içinde Kimya, Fizik, Tıp, Ekonomi alanlarında Nobel adayları çıkartmak ve an az bir Nobel ödülü almak” gibi bir hedef yok. Sanırım böyle bir hedef olsaydı bu durum hem bilim adamları açısından hem de milletimiz açısından gurur verici olurdu.

Ancak sadece gurur değil bundan da ötesi böyle bir ödüle aday olabilmek günümüzde herkesin ağzında adeta bir sakız olan “katma değerli ürünler üretmek” şeklindeki hedefin gerçekleşmesinde önemli bir adım olurdu.

Çünkü katma değerli ürün üretebilmenin yolu katma değeri olan fikir üretmekten geçiyor. Bu ise açık fikirli (yabancıların tabiriyle open mind) olarak tanımladığı kişilerin yetişmiş olmasından geçiyor. Hatırlanacağı üzere tarihimizde Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunu “aklı hür, fikri hür, vicdanı hür nesiller” şeklinde tanımlamıştı.

Sanırım aklı ve fikri hür olabilmenin yolu da yandaşlık ya da karşıtlık konumunda kendimizi ve fikrimizi konumlandırmadan, açık fikirlilik ve açık yüreklilikle gerçeğin peşinden gitmek ve onu ortaya koymak olmalı.

Kapıkule’nin, Habur’un ya da Gürpınar’ın dışına çıkamayan iktisadi düşüncelerin, teorilerin ve politikaların, bilimsel, teknolojik, tarımsal buluşların doğal olarak katma değerinin yüksek nitelikte olmasını beklemek hayalcilik olsa gerektir.

Bu nedenle de aile içi eğitimden başlayıp ilk ve orta eğitimle devam eden ve nihayetinde de yüksek öğrenimle somut ürüne dönüşen “açık fikirlilik” olgusu bize göre katma değerli ürünü de kalkınmayı da büyümeyi de getirecektir. Aksi takdirde yaptığımız şey kendi mahallemizde bizim gibi düşünenlerin duygularını okşayıcı hamaset yapıp onların alkışını almaktan öteye gidemiyor.

Nitekim Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi “Eğitimin en genel anlamdaki hedefi, çocuğun özgür bir topluma tam olarak ve sorumluluk duygusuyla katılma becerisini ve fırsatlarını en üst düzeye taşımaktır.. Eğitim, çocuk dostu, ilham verici ve çocuğu motive edici olmalıdır” diyerek konuyu net bir şekilde özetlemiştir.

Üniversitelerimizde artık girişimciliğin bir ders olarak okutulduğu ülkemizde bu konunun öğrenilmesi veya öğretilmesi zorunlu bir obje olmaktan çıkartılarak, yaratıcılığın, yenilikçiliğin (inovasyonun), açık fikirliliğin ulusal bir zihniyet haline dönüştürülmesine yönelik adımlara ihtiyaç bulunuyor. Bunu sağlamada elbette ki en büyük görev bilim insanlarımıza, akademisyenlerimize, öğretmenlerimize, ebeveynlerimize ve her kademede yöneticiliğe aday olanlara düşüyor.

Kendimize bir benzer bulup, model olarak almak için Kore’ye, Çin’e, Hindistan’a, İspanya’ya, Finlandiya’ya, Malezya’ya bakmak yerine, tıpkı Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi kendi “öz” başarı hikâyemizi yazmaya odaklanmamız gerekiyor.

(Türkiye sevdalısı, büyük bilim insanı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun aziz hatırasına)

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor