Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Mükellef Hakları

Dr. Ahmet OZANSOY
Dr. Ahmet OZANSOY
9744OKUNMA

Mıh Gibi Akılda Tutulası Ders Gibi Anayasa Mahkemesi Kararı

En genel tanımıyla hukuk devleti, koyduğu kurallarla kendini bağlayan devlettir. Çünkü vatandaş, Devlet karşısında daima güçsüz, zayıf ve korunmaya muhtaç haldedir.

Vergi mükellefleri açısından da bu ilke son derece önemlidir. Anayasa’nın 73’üncü maddesinde ifadesini bulan “kanunsuz vergi olmaz” ilkesi mükelleflerin Devlet karşısındaki en büyük güvencesi durumundadır.

Vergileme işlemi idari bir işlem olduğundan, bu konudaki uyuşmazlıklar idari yargı içerisinde çözülmektedir. İdari yargı, tanımı gereği bir tarafı daima devlet olan davalara bakmaktadır. Devlet ile vatandaş arasındaki uyuşmazlıkta güç dengesi daima Devlet lehine, vatandaş aleyhine olacağı için öteden beri idari yargı da hiç kuşkusuz “hukukun gereğine göre” karar verilmekle birlikte, yorumlanmaya muhtaç durumlarda güçsüz olan vatandaşın haklarının korunmasına daha fazla özen gösterilmesi bir gelenek haline gelmişti(r).

Son yıllarda özellikle Danıştay nezdinde bu ilkenin tersine evrilmeye başladığı gözlenmektedir. Geçenlerde @vergi yargılama adlı bir twitter kullanıcısı Danıştay’ın son birkaç yıl içerisinde 20-30 yıllık yerleşik içtihatlarına aykırı olarak verilen yeni kararlarından 10 adet konu sıralamış idi. Bunlar arasında; vergi inceleme raporunun tebliğ edilmemesinin tarhiyatı sakatlamayacağı, mükellefin kendisi hakkında sahte belge kullanıcısı olduğunu iddia eden vergi tekniği raporunun kendisinden saklanmasının savunma hakkına halel getirmeyeceği, takdire sevk işleminin tarh zamanaşımını uzatacağı gibi kararlar sayılmıştı.

Yorumu gerektiren durumlarda mükellef yerine idare lehine karar vermek elbette Yüce Yargıçların takdir hakları içerisindedir. Lakin yorumu gerektirmeyecek “fevkalade açık” hususlarda dahi idare lehine hareket edilmesi, “hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik” ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi 5 Mart 2021 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2016/3675 başvuru numaralı kararında tam da bu hususa dikkat çekerek gerçekten hem uygulayıcılara hem de yargı mensuplarına ışık tutacak öğretici nitelikte bir karar vermiştir.

Bahse konu kararda, idarenin yasa ile düzenlenmesi gereken hususları “Bakanlar Kurulu Kararı (1)” veya “genel tebliğ” ile düzenlemesinin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini zedeleyerek “mülkiyet hakkının ihlali” sonucunu doğurduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına da dayanarak ifade edilmiştir.

Özetle, kanunla getirilen bir vergi istisnasına Bakanlar Kurulu Kararı ve Genel Tebliğ ile kanunda olmayan bir sınırlama getirilemeyeceği, hatta başka kanuna atıfla bile bu sınırın getirilmesinin verginin yasallığı ilkesine aykırılık teşkil ettiği hükme bağlanmıştır. Üstelik hem Danıştay Dairesinin hem de Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun aksine kararlarına rağmen.

Kabul etmek gerekir ki, maalesef Gelir İdaremizin böyle bir alışkanlığı öteden beri vardır. Öyle ki; kanunlarda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başka bir kurumunun kendi kanunlarına ve mevzuatla verilen yetkilerine istinaden tanıdığı unvanlara dayalı istisnalar hakkında, Devletin o kurumunun verdiği unvanı tanımama sonucuna varacak derecede aşırılığa kaçarak, Genel Tebliğ ile vergi koyma veya istisnayı daraltma yoluna gidebilmektedir.

Oysa Anayasa’nın 123’üncü maddesine göre; İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür. Devletin bir kurumunun verdiği bir unvanı aynı Devletin bir başka kurumunun geçerli saymaması Anayasa’nın açık ihlali anlamına gelir. Eğer kavramlar hakkında Devlet’in iki kurumu arasında uyuşmazlık varsa yapılması gereken, vatandaşa her kurumun kendi anlayışını dayatması değil, kurumların oturup karar vererek yasal değişiklik için harekete geçmeleridir.

Gelir İdaresi hemen her kanun maddesinin sonuna eklenmesi mutad haline getirilmiş “usul ve esasları” belirleme yetkisini, vergi koyma veya istisna daraltma sonucunu doğuracak değişiklikler yapabileceği şeklinde “fevkalade geniş” yorumlamakta ve öyle anlamaktadır.

İş bu yazımıza konu olan Anayasa Mahkemesi kararı, bu anlayışın neden doğru olmadığını ve bunun “mülkiyet hakkı” gibi demokrasinin doğmasına yol açacak derecede kutsal bir hakkın ihlali sonucunu nasıl doğurduğunu, adeta akademik bir çalışma kalitesinde ortaya koymaktadır. 22 yıllık bir Maliyeci olarak kararı baştan sona ve dikkatle iki defa okudum.

Aynı şeyi hem tüm Gelir İdaresi çalışanlarına hem meslek mensuplarına ve hem de vergi yargısı mensuplarına önemle öneririm. Kanaatimce, vergi müfettiş yardımcıları ve Gelir İdaresi uzman yardımcılarının eğitim müfredatlarına da konulmalıdır. Çünkü bu karar, büyük şair Attila İlhan’ın dediği gibi “mıh gibi akılda tutulması” gereken bir karardır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde “Cumhurbaşkanı Kararı”.

Yorumlar

  • B
    Burak Çelik
    Verilen karara başkan dahil 2 üyenin karşı oy verdiğini görmekteyiz. karşı oy ile vergilendirmede kanunilik ilkesinin ihlaline katılmamışlar. Bende vergi idaresinde görevli biri olarak başkan Bey'in verdiği karara katilmaktayım. Keşke yazınızda bu karşı görüşe yer verseydiniz.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor