Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Nazmi KARYAĞDI
Nazmi KARYAĞDI
2524OKUNMA

Kemal Sunal Yaşasaydı, Umur Bugay Yazsaydı İnek Şaban Bugün Hangi Mesajları Verirdi?

Bir tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

1980 sonrası yetişen yazar, çizer, senarist ve komedi sanatçılarının, komedi anlayışının artık sosyal sorunlara değinip buradaki çarpıklıkları topluma sunmak olmadığını gözlemliyorum.

Çoğunlukla günlük, derinliği olmayan, gülünüp geçilecek ama asla düşünülmeyecek, sabun köpüğü babından eserler...

Komedi aracılığıyla topluma doğru ya da yanlış örnekler sunulmayarak toplumun doğrunun yanında yer almasına ön ayak olunmuyor.

Ben bu durumu 12 Eylül’ün temel hedeflerinden biri olan toplumu apolitik hale dönüştürmenin başarıya ulaşması olarak görüyorum.

Çünkü 12 Eylül yönetimi ve devamındakiler, toplumsal sorunlara eğilmenin siyaset yapmak, siyasetin de halk için çok kötü bir şey olduğu ve onu sadece siyasetçilerin yapabileceği fikrini nesillerin dimağına adeta kazıdılar.

Toplumsal sorunlara ister sağ cenahta ister sol cenahta olsun, terörle, anarşiyle değil, düşünceyle, sözle eğilenler ise o dönemde adeta Yunus Emre’nin tabiriyle “Gök ekinler gibi biçildiler”.

Tüm bu nedenlerle, başlıkta kullandığım soruyu son yıllarda kendime sık sık sorar oldum.

“Kemal Sunal yaşasaydı, Umur Bugay yazsaydı İnek Şaban bugün hangi mesajları verirdi?”

Çocukluğunda Kemal Sunal’ın, İnek Şaban ve Hababam Sınıfı, Metin Akpınar-Zeki Alasya’nın kabarelerini, Nejat Uygur’un Levent Kırca’nın oyunlarını izleyerek gençlik dönemine adım atan biri olarak bu büyük sanatçıların eserlerine ne kadar çok güldüğümüzü ve beğendiğimizi hatırlıyorum.
O kahramanlar gariban, yoksul, saf ve temiz kalıp her türlü maddi ve manevi ayartıcılara (para, kadın, makam, mal mülk, unvan, toplumsal statü vb.) karşı saflığını koruyarak her daim ezilenin, haksızlığa uğrayanın, güçsüzün yanında yer alarak halkımıza “rol model” olmuşlardı.

24 Ocak 1980’le başlayıp neredeyse 40. yılına girdiğimiz serbest piyasa ekonomisi ve ahbap çavuş kapitalizmi (crony capitalism) bu değerleri toplumumuzdan neredeyse söküp götürdü.

Garibanın, zayıfın, güçsüzün, haklının değil, gücü olanın (para, servet, makam, mevki sahibinin) yani güçlünün yanında hizalanmak temel değer oldu.
İnek Şaban olup toplumsal ve ekonomik sorunlara, haksızlıklara, yolsuzluklara, yoksulluklara ve sömürülere karşı duran bir birey değil, “bir gün bende bu FIRSATLARDAN yararlanabilirim” ya da “şu anda mikro düzeyde yararlandığım imkanları kaybedebilirim” korkusuyla, bu sorunlara neden olanların yanında duran ya da sessiz kalarakonlara destek olan bir toplum haline dönüştük.

Rıfat Ilgaz, Haldun Taner, Aziz Nesin, Cevat Fehmi Başkut, Sadık Şendil, Muzaffer İzgü, Umur Bugay….

Olgunluk yaşlarına gelmiş bir kişi olarak, ismini ilk anda sayabildiğim (sayamadıklarımın da affına sığındığım) hepsi ebediyete intikal etmiş yukarıdaki değerli yazarlarımızın eserlerini bugün okuduğumda, sahnelenen veya sinemaya aktarılan eserlerini izlediğimde ne kadar önemli ve cesur toplumsal sorunlara değindiklerini görüyorum.

Hababam Sınıfı ve İnek Şaban serisinin senaristi: Umur Bugay

Bu cesur insanlardan son kalanlar da bizleri terk ederek, “Seçim sizin, nasıl bir dünyada yaşamak istediğinize siz karar verin” diyerek bizi kendi seçimlerimizle ve eylemlerimizle baş başa bırakıyorlar.

Şurası da bir gerçek ki; bu dünyadaki görevini tamamlamış huzurlu insanlar olarak, eserleri üzerinden bizimle birlikte yaşamaya devam ediyorlar.
Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı kitabını senaryolaştırarak yönetmen Ertem Eğilmez’le birlikte bu serinin doğmasına neden olan Umur BUGAY’ı 6 Ağustos 2019’da 78 yaşında kaybettik.

1977’den günümüze Kapıcılar Kralı, Çöpçüler Kralı, Pisi Pisi, Yoksul, Davacı, Düttürü Dünya, Postacı, Aslan Bacanak, Hasip ile Nasip, Deli Yusuf, İşte Hayat gibi filmlerin senaryosu Umur Bugay’a ait.

TV’de yayınlanan ve çok beğeni toplayan Bizimkiler, Yazlıkçılar, Saygılar Bizden, Oğlum Adam Olacak, Komşu Komşu, Koltuk Sevdası gibi diziler de onun gönlünden ve kaleminden çıkan diziler.

Kemal Sunal hayatta olsaydı İnek Şaban bugün hangi mesajları verirdi sorusunun cevabını merhum Umur Bugay, hayata gözlerini yumduğu 2019 yılında, yani bu yıl yayınlanan “Karılar & Kocalar” isimli son kitabında kısmen vermiş durumda.

Sorusunun cevabını arayıp da bulan mutlu bir kişi olarak Ada Kitabevinden aldığım kitabı bir nefeste okudum.

“Karılar & Kocalar”dan bugünü anlamak

Bugay’ın küçük hikayeler olarak kaleme aldığı son eserindeki her bir hikâye günümüz Türkiye’si ve insanı hakkında bize çok önemli ipuçları veriyor.
Ama yine mizah içinde.

Gerçekleri beton çivisi gibi beynimize çakmıyor.

Bir diş hekimi gibi, gülmeceyi anestezi maddesi olarak kullanıyor, yumuşak yumuşak ve hissettirmeden çok önemli operasyonlar yapıyor iç dünyamızda.

Tıpkı 1970’lerden itibaren yazdığı sinema ve dizi senaryolarında yaptığı gibi.

Tabii ki okuyup da düşünene…

Aslında bu başarıda Umur Bugay’ın gözlem ve yazma yeteneğinin yanı sıra 1964 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji mezunu bir sosyolog olmasının ve çocukluktan itibaren orta direk olarak tabir edilen halk çoğunluğunun içinde yaşamasının büyük payı olduğunu düşünüyorum.

“Karılar & Kocalar”dan kısa bir alıntı

Bir kısa alıntıyla anlattıklarımızı özetlemek isterim.

Namus Meselesi” isimli hikâyede bir şirkette özel güvenlik elemanı olarak çalışan Muzaffer bey, ev hanımı olan Şükriye ve iş yaşamındaki kızları Gülhiz ile birlikte üç kişilik bir aile olarak hayatlarını sürmektedirler.

Hikayemizin geçtiği gün, saatler ilerlemiş olmasına rağmen Gülhiz hale eve gelmemiştir.

Geç vakit olduğu için Muzaffer beyin aklına kötü şeyler gelmekte ve kızının son günlerdeki halini hiç beğenmediği konusunda da kızgınlığını eşine şikayet etmektedir.

Anadolu ailelerinin bir kuralı olarak “Evlenip gitmediği sürece baba evinin kurallarına uyması gerektiğini” belki bininci kez hanımına hatırlatmaktadır.
Derken Gülhiz eve gelir ve kapıda annesi onu karşılar.

Babası elini yüzünü yıkamaya gittiği için Şükriye hanım kızı Gülhiz’e yaptığının doğru olmadığını, bu saatlere kadar gecikmesinin babasını kızdırdığını söyler.

Ancak konuşma ilerledikçe Gülhiz’in annesine anlattıkları babasını haklı çıkarır.

Hayatımda biri var anne” ile başlayan itiraflar, annesinin “Annesinin adamla aranda bir şey oldu mu?” sorusuyla devam eder.

O da bir şeylerin olduğunu hatta bir aylık hamile olduğunu söyleyerek bomba haberi verir.

Şükriye hanımın baygınlık geçirdiği sırada Muzaffer bey içeri girer.

Karısını ayılttıktan sonra eşinin söylediği “Kızımız hamile” cümlesi babayı adeta küplere bindirir.

Karı kocanın korktuğu başına gelmiştir.

Kızları bir aylık hamiledir, üstelik de çocuğun babası evlidir.

Gülhiz, çocuğun babasını çok sevdiğini aralarında çok büyük bir aşk ilişkisi yaşadıklarını söyler.

Baba, “Kim bu ırz düşmanı?” diye sorduğunda Gülhiz, “Büyük iş adamı baba. Çok zengin. Kalkındıranlar Holding’in sahibi. Türkiye’nin her yerinde inşaatları var” diye övünerek biricik aşkını babasına tanıtmış olur.

“Derhal bu adamın gelmesi, karısından boşanması ve hamile bıraktığı kızıyla evlenmesi” Muzaffer beyin beklediği tek çözümdür.

Zira bu yolla namusunun temizleneceğine ve toplum gözünde rencide olmayacağına inanmaktadır.

Bebeğin babası Müteahhit Kemal’in işleri o kadar yoğundur ki bu görüşme ancak iki gün sonra Muzaffer beylerin evinde gerçekleşir.

Konuşmalardan anlaşılan şudur ki Kemal’in hızlı yükselişinin ardında rüşvetle vs. ile aldığı ihaleler yer almaktadır.

Artık sabrı kalmayan Muzaffer bey cebindeki tabancasını çıkarıp kızıyla bir an önce evlenmesi gerektiğini aksi takdirde Kemal’i vuracağını söyler.
Kemal de kendisi için namus ve aile bağları kavramlarının çok önemli olduğunu ve Gülhiz’i çok sevdiğini söyler.

Ancak istese de evlenemeyeceğini ekler.

Nedeni olarak da “Efendim, ülkemizde vergi mükellefi olmak, siz de biliyorsunuz ki bir çeşit esaret… Kazandığınızın yarısı vergiye gidiyor…” “Bu nedenle de bazı şeyler eşimin kardeşinin üstüne gösterdim…”

Ancak bunları vergi kaçırmak için yapmadığını, Devlet ve millet kavramının onun için her şeyden önce geldiğini de eklemekten geri durmaz!
Kenan şu anda evlenemeyecek olsa da aileye bazı teklifleri olduğunu söyler.

Bebeği kabul ettiğini, nüfusuna alacağını söyleyerek bebek kız olursa yazlık, kışlık iki villa, şirketten yüzde on hisse, birkaç araba, yurtiçinde ve dışında her türlü eğitim masrafı, 500 bin dolar annesinin hesabına para yatıracağını ve evlenince nişan düğün masraflarını karşılayacağını söyler.
Bebek oğlan olursa, peyi artırarak iki yazlık, iki kışlık villa, şirketten yüzde kırk hisse, istediği kadar araba, bütün VIP kulüplere üyelik, her türlü masrafını karşılayıp ayrıca ayda 10 bin dolar cep harçlığı vereceğini belirtir.

“Yalnız çocuk düşerse benden bir şey beklemeyin” diye de ekler müteahhit Kemal.

Teklifler karşısında karı kocanın gözleri fal taşı gibi açılır. Her ikisinin de tükürük bezleri maksimum düzeyde çalışmaya başlar.

Şükriye hanım, “Ayyy, Allah göstermesin” çığlığına karşılık, Muzaffer bey kızını oturtup, Kemal’in sırtını sıvazlayarak:  “Olsun evladım, o zaman bir daha şey edersin… Aman kızım otur, heyecanlanma, otur yavrum, Allah göstermesin çocuk düşer müşer….”

Yüzünüzden gülümseme, gönlünüzden insan sevgisi eksik olmasın.

Günümüzün gülmece yazarları Kandemir Konduk, Gani Müjde, Müjdat Gezen, Ferhan Şensoy, Lütfü Oflaz, Cihan Demirci, Ercan Kesal, Sermiyan Midyat ve Yılmaz Erdoğan’a sevgi ve saygıyla…

(Tavsiye ettiğimiz kitap: Karılar& Kocalar, Umur BUGAY, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2019, 166 sayfa)

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor