Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Aydın BALÇIK
Aydın BALÇIK
2539OKUNMA

İstatistiklerin Gör Dediği

Hayatta her şey para değil... Ama hayatta her şey bilgi! Parayı ağzınıza atıp beslenemezsiniz ama bilgi her şekilde size nüfuz eder, sizi besler, bünyenize katılır ve sonunda siz denen varlığı ortaya çıkarır. Hani derler ya, "Ne oldum deme, ne olacağım de" diye. Çok doğru. Bilginin hayatımızdaki yeri düşündüğümüzden ve ona erişebildiğimizden çok daha büyüktür.

İktisatçı, yazar Mahfi Eğilmez, 20 Ocak Çarşamba günü internet sitesinde yayınladığı yazısında belirsizlik konusunu ele aldı. Bu yazısında belirsizliğin anlamı üzerinde durdu ve nedenlerini ortaya koydu. Eğilmez yazısının girişinde şu tanımı yapıyor:

"Belirsizlik; içinde bulunulan durumu tanımlamak ve tanılamayı (teşhis etmeyi) olanaksız kılan veya zorlaştıran bilgi eksikliği sonucunda durumun nereye ve nasıl evrileceğini tam olarak görememek hali olarak tanımlanabilir. Belirsizlik, tanı konulamayan ya da tanı konulsa da durumun nereye gideceği anlaşılamayan durumda ve her alanda geçerlidir."

Bence belirsizlik, özellikle son bir yıldır en çok deneyimlediğimiz gerçeklik. Hatta birkaç hafta önce oluşturmaya başladığım bir projenin mottosu şudur: "Belirsizlikten kurtulmak istiyorsanız, Yeni Anlamlar'a kapı açın". Eğilmez'in yazısı beni konu üzerindeki düşüncelerimi toparlamaya ve bir deneme haline getirmeye teşvik etti.

Hele hazırlayıp yazısına eklediği grafik, zihnimde şimşekler çaktırdı. Grafikte de şimşekler çakıyor zaten. Şimşeklerin aydınlığında uzun zamandır belirsizlikle ilgili aradığım temellere erişebildim. Belirsizliğin nedenleri gözümde giderek belirginleşti. Bu nedenler, Mahfi Eğilmez'in kendi yazısında belirttikleriyle farklı gibi görünseler de, aslında onlarla aynı öze ait olduklarını düşünüyorum. 

Öncelikle aklımdaki her şeyi yazdım. Belki 20 kereden fazla okuduktan sonra içime sinmeyen şeyler olduğunu gördüm. Eğilmez'in yazısını tekrar okudum. Sonra bu yazıya dönüp hatalarımı düzelttim. Yine tamamlanmadı. Bu kez Mahfi Bey'in yazısında belirttiği kaynağa gittim. Oradaki grafiği inceledim ve yazıyı okudum. Yine şimşekler çaktı. 

1960'ta başlayan yatay eğilimli grafik 80'den itibaren minik bir ivmeyle kararlı bir yükseliş trendini ortaya koyuyordu. Ama özellikle 2012'den itibaren belirgin bir artıştan söz ediyordu. Ancak grafikte Arap Baharı'ndan hiç söz edilmemişti. Konu sadece ekonomi miydi? İngilizce makaleyi baştan sona okudum, hayır, konu sadece ekonomi değildi. Eğilmez'in yazısında dile getirdiği gibi siyasi davranışlar da belirsizlik endeksinin girdileri arasındaydı. Ve savaşlar da. Grafikte en azından biraz Arap Baharı'ndan bahsedilmeliydi. Ancak zaten genel yükseliş eğrisinin başlangıç noktası yakalanırsa, gerisi de çorap söküğü gibi geliyordu bana göre. Artık rahatlamıştım. Düzeltmelerime devam ettim ve yazımı tamamlayabildim. 

Bu uzun bir makale oldu. İçinde pek çok önerme bulunuyor. Yaşadığımız belirsizlik hepimizin maruz kaldığı bir fırtına. Ama herkes hayatında kendine ait deneyim pencerelerine sahip. Fırtınaya karşı bizi koruyan ve aynı zamanda onu gözlememizi sağlayan pencereler de bunlar. O yüzden de kendi gördüklerimizle anlam arasında bir ortaklık sağlamak kolay değil. Hepimiz başka bir şey görüyoruz olayların içinde. Bu yüzden yazımı okuyan herkesin görüşlerime katılmasını beklemiyorum. Arka arkaya gelen toplumsal ve tarihi önermeler dolayısıyla yazılanlar fazla teorik gelebilir. Öyleler de gerçekten. Ancak üzerinde durup düşündüğünüzde sağlamasını yapabileceğinize inanıyorum. 

BELİRSİZLİKTEN BEN NE ANLIYORUM? 

Bence belirsizliğe neden olan, gündemin bilinmeyenlerce işgal edilmesidir. Öyle zamanlar gelir ki, bilgilerimiz sayesinde bir konu hakkında makul bir yargıya varabilecekken, bunu yapamayız. Çünkü mevcut bilgimizin üzerine "bilinmeyenler ve yeni bilgiler ortaklaşa bir sağanak halinde" yağarlar. Bildiklerimizin üstü örtülür. Bilinmeyenler bilgimizin içine nüfuz eder; böylece, zihnimizde önceki tarihlere ait belirsizliklere bağlanır ve onları da aktive ederler. Bu yüzden hiçbir tahminimiz tutmaz. Tıpkı orta 3'te ortalama bir öğrenci olarak tatil sonrası lise 1'e başlamak gibi. Matematiğimiz önceden kötüyse, yeni sınıfta işler iyice sarpa sarar.

Son bir yıldır belirsizlik bütün dünyayı sardı. Bir hastalıkla nasıl başedildiğine dair deneyimlerimizin sağladığı bilgiler sarsıldı ve yeni bilgilerin hücumuna uğradık. Verilen bilgi parçaları, konuyla ilgili bilinmeyenleri ortadan kaldırmıyor, aksine onlarla birleşiyorlar. Biz de huzurumuzu daha fazla bozmamak için bilinmeyenleri görmezden geliyoruz, denilenlere ayak uyduruyoruz. Tabii denilenler bize uymadığı için ekonomik davranışlarımızı ve tutumlarımızı gözden geçiriyoruz. Yeni yollar aramaya başladık. Belirsizlik görünmezliğe bürünse de, varlığını genişletiyor.

İstatistiklerin Gör Dediği

Mahfi Eğilmez'in IMF'nin internet sitesindeki çalışmaya dayanarak oluşturduğu yukarıdaki grafik belirsizlik skalasını Türkiye'de de, dünyada da ilginç gelişmelerin yaşandığı 2007'den başlatıyor. 2007'de, mortgage krizi ABD'de ortaya çıkıp dünyaya yayılmaya başlamıştı. Peki, ben bu grafikten ne anladım? İşte önermelerim.

1 . BELİRSİZLİĞİN KARARLILIĞI: Belirsizlik, diğer pek çok endekste olduğu gibi kararlı bir eğilime sahip. Uzun yıllar ortalamasıhep yükseliş ivmesiyle ilerliyor. Bizdeki dolar ve borsa endeksi, dünyadaki altın endeksi gibi. Yani belirsizlik kararlılık gösteriyor. Demek ki belirsizlik istikrarlı. Neden?

2. BELİRSİZLİĞİN BELİRLEYİCİ UNSURU NÜFUS ARTIŞI MI?

Dünya nüfusu sürekli artıyor. 2007 yılında dünya nüfusu 6,7 milyar civarındaymış. 2020'de ise 7,8 milyar. Şaşırtıcı, değil mi? 15 yıl bile dolmadan 1.1 milyar fazladan varlık insanlık nüfusuna eklenmiş. 

Nüfus arttıkça, ilişkiler ve buna bağlı olarak ihtiyaçlar artıyor. Bir çocuğun doğumundan itibaren kendisini bekleyen ilişki örüntülerini düşünün. Evlat oluş, aileye üyelik, sülale, kabile, ülke, insanlık parçası, ekonomik birim haline gelmek. İnsanın sistemin parçası olma macerası pek çok ekonomik endekste genel eğilimi yukarı yönlü sabitliyor olmalı. Belirsizlik endeksi de bu endekslerden biri olamaz mı? 

Yeni gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere düşünmek, planlamak, harekete geçmek gerekiyor. Yeni nüfusun sadece maddi ihtiyaçları yok. Manevi ihtiyaçları da var. Bu insanların dünyayı anlama, kendilerini tanıma, birbirleriyle ilişki kurma, rekabet etme, sevgi, güven hatta nefret ihtiyaçları daha öncekilerin ihtiyaçlarına ekleniyor. 

Daha fazla ilişki ve daha fazla ihtiyaç, insanın aynı birim süre içinde daha fazla karar almasını gerektirmez mi? Kendi hayatınıza bir dönüp bakın. İnternet sayesinde daha fazla insan ve daha fazla ekonomik varlık birbiriyle iletişim halinde. 24 saat içinde, 13 yıl öncesine göre, olumlu ya da olumsuz daha fazla karar vermeniz gerek, çünkü üzerinde düşünmeniz gereken daha fazla ilişki, daha fazla ihtiyaç ve dolayısıyla daha fazla ürün var. 15 yıl önce mal satmak için sizi kaç kişi arıyordu? Şimdi saat başı bir mesaj, bir telefon geliyor. 

İnsan birim zamanda kısıtlı bir karar verme kapasitesine sahip. Uzun yıllar zeka ortalamasının vardığı yer burası. Peki kapasitesini aştığı için veremediği kararlar, soruna dönüşmüyor mu? Bir kişinin veremediği satın alma kararı, diğer bir kişinin üretim sürecini etkilemeyecek mi? Ya da kapasitesini aştığı için verdiği yanlış kararlar kişi için sorun oluşturmuyor mu? İşte ardı ardına belirsizlik artışları.

Herkes, ürettiği her şeyin satılabileceğini düşünerek üretmiyor mu? Satamadıklarında ne oluyor? Bu etki sadece maddi bir etki mi? Yoksa daha da fazlasıyla ruhsal bir etki mi?

Yukarıdaki grafikte gayet net görünen bir şey var. Belirsizlik gelecekte devam edecek ve daha yüksek olacak. O zaman şunu söylemek çok mu hatalı? Geleceğin belirsiz olması, geleceği belirsiz varlıkların artışına bağlıdır. 

  • Geleceği belirsiz bir insan üreten her insan, kendi geleceğinin belirsizliğine yeni bir çarpan eklemiş oluyor. Çocuğun kendi geleceğinin belirsizliği ile annesi ile babasının geleceklerinin belirsizliği birbirlerinin türevi haline geliyorlar.
  • Geleceği belirsiz varlıklar, yani yeni doğan insanlar hukuk, eğitim ve medya yoluyla belirsizlikle uzlaşıyorlar
  • Ve kendilerinden öncekilerin belirsizliğe karşı ürettikleriyle buluşup, aynı yöntemleri, yani üretme biçimlerini benimsiyorlar.   

Bir de şunu soralım: Geleceği belirsiz biçimde üretilen insanlar, 13 yılda 1.1 milyar adet artarken, bütün insanların kendilerine ait belirgin bir gelecek amacına yönelik ürettiği geleceği belirsiz mallar kim bilir ne kadar arttı? Aslında bunun da cevabı var. Az sonra!

3. KRİZLER GELECEKTE NEDEN GERİ DÖNÜYOR? 

Eğilmez'in hazırladığı yukarıdaki grafikte belirtilen kimi yükselişlerde belirsizlik, yükselişinden daha az belirliliğe dönüyor. Yani önceki istikrar noktasının üzerinde kalıyor. Belirsizliğin yükselen kararlılığını sağlayan da bu farklar. Peki bunun anlamı ne?

Belirsizliğe yol açan kriz, ortadan kalkmış görünse de aslında etkinliğini sürdürüyor mu? 

Evet, sürdürüyor. Nasıl mı?

Söz konusu kriz alçalırken, yani etkisini azaltırken kendisini küçük parçalara ayırıyor. Tabii bu durum, insanların belirsizliği ortadan kaldırmak yolunda attığı adımlardan kaynaklanıyor. Böylece belirsizlik dönüşüm geçirerek yaşamına başka formlarda devam ediyor. Acaba buna türevlenmek diyebilir miyiz?

Bu ne demek? Doğru soru, doğru cevaba ulaştırır. Doğru soruları bulmaktan korkmayalım.

Krizler nasıl çözülür? Krizin etkisine maruz kalanların fedakârlıklarıyla. Kısmen ya da tamamen feda edilen nedir? Kriz öncesinde sahip olunan varlıklar. Öncelikle maddi varlıklarınız azalır. Ama kaybettikleriniz sadece maddi varlıklar değildir. Krizlerde normlarınızdan, geleneklerinizden, karakterinizi oluşturan parçalardan, dilinizden, inançlarınızdan yani toplumsal ve kişisel değerlerinizden de fedakârlık yaparsınız. Suriye'deki savaştan kaçıp, Türkiye'ye gelen insanları düşünün. Acaba yukarda saydığım değerlerden hangisinde fedakârlık yapmamışlardır? 

Fedakârlık, aslında bir uzlaşmadır. Uzlaşma olmazsa, hayatta kalmak mümkün olmaz. Tabii krizi ortadan kaldıracak maddi ve manevi gücünüz yoksa. Kriz zaten budur. Değişikliklere dirençsizlik.

Ekonomik krizler, ülke çapında ya da küresel ölçekte düzenlemeler getirdiği için toplumsal dönüşüme neden olur. Bu dönüşümlerin nedenleri, çözüm aranan soruna ait olsa da, toplumsal dönüşüm yarattıkları için, krizle ilgisi olmayan konularda da farklılaşmalar yaşanır. 

Örneğin 2020 yılında ortaya çıkan salgın nedeniyle, 2019'da zirvesine çıkmış olan kafe ve restoran işinin, 2022 yılında aynı büyüklükte olacağına emin miyiz? İnsanlar evlerine yatırımlar yaptılar. İhtiyaçlarımız evcilleşti desek yeridir. Artık yayıla yayıla oturulacak mekanlara ihtiyaç olacak mı? Sağlığı korumak için metrekareye düşebilecek müşteri sayısı kanunla belirlenirse, aynı cirolara ulaşmak, aynı hatta daha fazla gelir elde etmek mümkün olabilecek mi? İş yapamayanlar, zamanla dükkanları boşaltınca, yerlerine hangi iş kolları gelecek? Kiracıları çıkan mal sahipleri, daha önce edindikleri kira gelirine yeniden kavuşabilecek mi? Kiralarını alamayanlar kredi borçlarını ödeyemeyince sahip oldukları dükkanları, mağazaları elden çıkaracaklar mı? Emlak yatırımı yapmak için eski motivasyonlar korunabilecek mi? Bunca yapılmış binadaki dükkan ya da mağaza alanları ne olacak?

Tek noktadan evlere mal dağıtan firmalar işlerini büyütürken, şehir merkezlerinde küçüklü büyüklü dükkanları kiralayacaklar mı? Boş buldukları dükkanı tuttuklarında, dağıtım araçlarını nereye park edecekler? Mesken nitelikli binalar, işyerine mi dönüşecek? Yeni inşa edilen binalarda garajlar, yaşam alanlarından daha fazla mı yer kaplayacak? Bu durumda elektrikli araçlar için enerji yükleme altyapısı için neler yapılacak? 

Her oluşan kriz, tedavüldeki bilginin gerçeklikle uzlaşması sonucu giderilir. Ancak, bu uzlaşma, yarattığı yeniliklerle geleceğin çözmesi için yeni sorunlar oluşturur.

Değişim ister birkaç yıl ya da bir nesil içinde gerçekleşsin, ister yüzyıllar içinde, yarattığı etki hep geçişkendir. Çünkü tarih içinde kabileler, toplumlar, devletler yıkılıp yok olmuşsa da, insanlık devam etmiştir. Bu devamlılık, sadece iyiliklerin değil travma ve kalıcı hasarların da nesiller arası yolculuk etmesine neden olur. Bütün hasarlar zamanla ad değiştirirler, ancak hasarlılık değişmez. Sorunlar toplum tarafından içselleştirilir, öğütülür, sindirilir ve adeta alınan besin yoluyla bünyeye eklenerek, bünyenin parçası haline gelirler. Söz konusu besinler, sorunlara tepki olarak yürürlüğe giren kanunlar, medya, akademi ve aydınlar eliyle yazılan tarih ve teknolojidir. 

Hayatta kalmak için fedakârlık gerekir, bu da uzlaşmadır demiştim. Krizleri ortadan kaldıran uzlaşmalar, genelin nefes almasına yönelik ama özel üzerine uygulanan geçici cerrahi operasyonlar anlamına geliyor. Bedenin yaşaması için gerektiğinde karaciğeri ameliyat etmek gibi. Bu operasyonları yapanlar (politikacılar ve bürokrasi) yarayı görünmez hale getiriyorlar, ama kimse onlara "yara aslında nasıl iyileştirilir" diye sormuyor. Çünkü genelde herkes yaranın oluşmasına katkıda bulunuyor. 

Eğilmez'in grafikte belirttiği tüm krizlere baktığınızda, bu krizlerin kanunlar ve düzenlemeler yoluyla toplumsallaştırıldığını siz de fark edeceksiniz. Ama kimse "bu kanunlar gerçekten ne işe yarıyor" diye soruyor mu? Hele Türkiye'de herkes can havliyle yaşamaya çalışırken, kim soracak "ne oluyor, ne bitiyor?" diye.

Bugün ABD’de bir kriz var. Amerikan toplumu, 2007'den itibaren Türkiye'de de olduğu gibi, kutuplara ayrılmış durumda. Öyle ki bizim yaşadığımız her sorun orada da yaşanıyor. Biz yaşadığımız kutuplaşma sorununu çözdük mü bugüne kadar? Çözmek değil, aksine derinleştirdik. Ama dünya bizim krizimizin farkında değil. 

Herkes ABD'de ne olacağını merak ediyor. Bütün dünya, bu krizin seyircisi ve oradaki sorunları izliyor. İzlemenin ötesinde krizle ilgili geleneksel medyada ortaya çıkan içerik sağanağına sosyal medyada katılıp, krizi içselleştiriyor ve sahipleniyor. ABD'deki kriz, bu yolla küresel bir krize dönüşüyor. 

Yeni Başkan Biden, yemin töreninde toplumu birleştirmek gerektiğinden söz etti. Konuşması bana Türkiye'de iktidar partisinin her seçim sonrası yaptığı balkon konuşmalarını anımsattı. Neredeyse bazı cümleler aynıydı. Üstelik Biden da ulusa bir balkondan seslendi. Şekille içerik neden bu kadar benzeşiyor acaba?

Biden, 21 Ocak'ta, 17 başkanlık kararnamesi imzaladı. Hızlı bir giriş. Bu kararnamelerin kimisi Trump'ın uygulamaya koyduklarının tersi anlamına geliyor. Meksika duvarı gibi. Peki bu kararlar toplumu birleştirmeye katkıda bulunacak mı? Yakında ABD'de pek çok yeni kanun ve düzenleme daha yapılacak. Bunlar gündemi meşgul ettikçe, kutuplaşma sorunu giderek görünmez hale gelecek. İnsanlar da oluşan değişikliklerdeki bilinmeyenleri görmezden gelerek, yaşamlarına devam edecekler. 

İzleyici olarak biz de sorunları ithal ettiğimiz için çözümleri de ithal edip içselleştireceğiz. Amerikalıların sorunlarını ve ardından da çözümlerini içselleştirişimiz daha önce defalarca tekrarlandı. Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 80'lerdeki başbakanlığı döneminde "Türkiye'yi küçük Amerika" yapmaktan bahsederdi. Bunun gerçekleştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Facebook, Twitter, YouTube gibi Amerikan kaynaklı içerik platformlarını ve onların davranış modellerini içselleştirip, yaygın toplumsal bilgimize eklemedik mi? Eğer sosyal medyada Trump ile Biden arasındaki fark üzerine ülkemizde yapılan tartışmaların genişliğine bakarsanız ne dediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. 

Yukarıdaki üç paragraftaki hiçbir kelimeyi boşuna yazmadım. Mahfi Bey'in yazısında kaynak olarak gösterdiği IMF'nin internet sitesindeki grafik 1980'den başlayan hareketliliği ortaya koyuyor. İlk adımı özelleştirme olan, zaman içinde pek yeni kavramla desteklenen ve dünya nüfusunun tümünün ortak inancı haline getirilen küreselleşme, 1980'den itibaren gündemi işgal etmeye başlamıştı. 90'ların ilk bölümünde ortaya çıkan cep telefonu ve internet, küreselleşmenin iki büyük bacağı haline geldi. 2006'dan itibaren ortaya çıkan sosyal medya da bu bacakların üzerine eklenince, küreselleşmenin tüm insanlığı kullanan bedeni ortaya çıktı.

Sırada ne var? 

4. BELİRSİZLİK İHTİYACI: Değişmeyen eğilim yani devamlılık varsa, belirsizlik ihtiyaçtır. Belirsizlik artıyor, dünya nüfusu artıyor. Bir şey hem herkesin sorunu, hem herkesin ihtiyacı olabilir mi? Ya da zaten her ihtiyaç bir sorun değil midir? Belki de belirsizliğe bir sorun olarak bakmak yerine, onu tarafsız bir veri olarak görmek gerekiyor. 

maddede nüfus artışının belirsizliğin belirleyici unsurlarından biri olabileceğini ileri sürdüm. Yeni nüfusun oluşturduğu ilişki ve ihtiyaç artışının ekonomik etkisini nasıl denetleyebiliriz? Çözülmemiş binlerce problemle uğraşırken, yeni nüfus bu problemlere hayatta kalacak şekilde uyum gösterdi mi? 

Yukarıdaki grafiğin başlangıcı olan 2007'nin sonunda dünyanın toplam üretimi 58 trilyon dolar değerindeymiş. 2019 yılı sonunda bu rakam 87,8 trilyon dolar olmuş.* 2020'nin sonucu şu an için belirsiz ancak, 84 trilyon dolar civarında gerçekleşmesi bekleniyor. Yani aynı süre içinde dünya nüfusu %16 civarında artarken, yeni nüfusun da içinde yer aldığı insanlığın, bir yıl içinde ürettiği değerlerin parasal karşılığı %44 civarında büyümüş. 

Yani, yeni katılanlarla birlikte, dünya nüfusunun mutluluğunu sürdürmesi için herkes daha fazla para harcamış. Daha fazla para harcamak, daha yüksek üretim kapasitesi oluşturmayı ve bu kapasiteyi kullanmayı gerektirir. Zaten öyle oluyor. Belirsizlik yükseliş ivmesini koruduğu gibi, üretim de paralel bir yükseliş göstermiş. Yani belirsizlik, ismine verilen değer kadar etki yapmıyor. Acaba her belirsizliğe aşırı tepki mi veriyoruz? Yoksa belirsizlikler, istikrarı koruma aracı olarak mı kullanılıyor. Hangi istikrarı?

Dünyayı yönetenler krizleri sadece tüketimle çözüyorlar. Tüketilen şeylerin yeniliği ve çeşitliliği mevcut problemleri çözmese de insanlığın yaşama sevincini korumasını sağlıyor. 

Burada üretimden elde edilen gelirin kimler tarafından konsolide edildiğinden bahsetmeyeceğim. Ben meseleyi para olarak görmüyorum. Çünkü yazının başında da dediğim gibi, her şey para değildir.

5. İNSANLIK KENDİSİNDEN KURTULMALI MI? Dünyada nüfus artış hızı, nüfus azalış hızı olarak güncellenirse (doğum sayısı, ölüm sayısından az olursa) belirsizlik endeksi dahil, yukarı yönlü ortalamalara sahip eğilimler aşağıya döner mi? Böyle olursa dünya dertlerinden kurtulur mu?

Ah belirsizlik, sen yok musun, sen!

BELİRSİZLİK NASIL ORTADAN KALDIRILABİLİR?

Aslında belirsizliğin kaynağı sahip çıktığımız bilgimizdir. Bilgi dağarcığımız uçsuz bucaksız bilgisizliğimizin başladığı yerdir. Elimizdeki bilgi hiçbir zaman gerçeğin tümüne erişmeye yetmez. Bu durumda her krizde yapmak zorunda kaldığımızı, sonraki kriz gelmeden yapsak daha iyi olmaz mı? Yani fedakârlık... 

Sahip olduğumuz bilgilerin belirsizliğe katkısını ölçmemiz gerek. Ömrümüzden fedakârlık etmeyeceksek, bildiğimiz şeylerden, yani bizi biz yapan bilgilerden de fedakârlık etmemeli miyiz? Atalarımız, atalarımız olarak kalmak için neleri geride bıraktılar kim bilir? 

Zihnimizdeki bilgi rejimini yeniden ele almalıyız. Çünkü bu enflasyonist bir rejim. Enflasyon, şişkinlik demektir. Biz şişme eylemini benzeşimlerimizde de kullanıyoruz Türkçe'de. Çok da iyi yapıyoruz. Her gün daha fazla muhatap olduğumuz veriler kafamızı şişiriyor. Kafamızda ne var? Biz varız. Ben dediğimiz şey var. Ve ben dediğimiz şey, "biz, siz, onlar" dediklerimizin kendilerini sürekli ekleyebildiği bir varlık. Bu yüzden "Ben", enflasyonist, yani şişirici bir rejime sahip. Enflasyon da sürekli faiz oluşturup yeni sorunlar yaratıyor. Ve dünya yuvarlanıp gidiyor...

SON TEŞHİS

Artık insanların belirliliği talep etmesi değil, oluşturması gerekiyor.

Bunun için de "veriden veriye sıçrayarak" ve diğerlerine "veri sıçratarak" belirsizlik oluşturmayı bırakmalıyız. Bu yaptığımız sıçratma işleri ben dediğimiz her şeyi, diğerine ekleme, kendimizi diğerine bulaştırma ve kopyalama çabasının görünümleri. Ve bu çabanın temeline belirsizliği yani kendi bilgisizliğimizi koyuyor, diğerine vakit ayırmak yerine, diğerinin vaktini harcıyoruz. Belirsizlikten kaynaklanan korku üremeye ve yayılmaya devam ediyor. Hem kendimiz hem başkaları için. 

ÇÖZÜM

Hayatı kendimiz olarak deneyimleyip bilgiyi kendimiz yaratmalıyız. Bu kendimize güven duymamızı sağlayacaktır. 

Ancak kendimize güven oluşturabilirsek, birbirimizi ve diğer varlıkları anlamaya vakit ayırabiliriz. 

Ancak birbirimizi ve diğer varlıkları anlamaya vakit ayırabilirsek, birbirimizi ve diğerlerini sevebilir ve sevilebiliriz.

Birbirini vakit ayırmadan sevmek, belirsizlik karşısında bir şeylere tutunma isteğinden başka bir şey değildir.

Bu yazıyı yazabilmem, tamamlayabilmem ve yayınlayabilmem için çalışmaları ve yazdıklarıyla bana ilham veren, son sözdeki çözüm önerilerimi, kendi çalışmalarıyla örneklendiğine inandığım değerli iktisatçı ve yazar Mahfi Eğilmez'e en içten teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. 

https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD 

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor