Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Vergi

Nazmi KARYAĞDI
Nazmi KARYAĞDI
5727OKUNMA

Ankara’da Yeni Bir Belediye Vergisi: Okul Yaptırma Vergisi

İnsanlık kadar eski vergi tarihine baktığımızda önceleri vergilerin malla ya da emekle ödendiği bir süreçten paranın gelişimi ile para ile ödemenin yapıldığı sürece evrildiğini görürüz.

Değerli üstadım İlham Küsmenoğlu’nun Osmanlı Devleti’nden bugüne konulan vergileri ele aldığı “VERGİ TARİHİ” kitabı bu konuda bir şaheser mahiyetindedir.

Ayni (mal) ödenen vergilere örnek olarak, sahip olunan araziden elde edilen ürünün onda birini vergi olarak aktarıldığı “Aşar”ı (öşür), hayvan sayısı üzerinden kırkta bir olarak alınan “Ağnam” (koyunlar) vergisini verebiliriz.

Emekle ödenen vergilere ise; Osmanlı Devleti’nde 2 Ağustos 1872’de yürürlüğe konulan “Tarik Bedeli Nakdisi”, 16-60 yaş arasındaki erkeklerin, evlerinden on iki saate kadar uzaklıkta yerlere giderek, hayvan ve araba sahiplerine ise bunları da beraberlerinde götürerek yılda dört gün süreyle çalışma yükümlülüğünü örnek olarak verebiliriz. (İlham KÜSMENOĞLU, Vergi Tarihi 1. Cilt, Oluş Yayıncılık A.Ş., Ankara, 2010, s.289)

Vergileri bir de toplayan kesime göre ikiye ayırmak mümkündür. Merkezi Hükümet ve yerel yönetimler (belediyeler).

Dolayısıyla da özel sektörün vergi koyma ve toplama yetkisi yoktur.

Çünkü verginin tanımındaki “Devletin egemenlik gücüne dayanarak karşılıksız olarak aldığı değerler” ifadesi vergiyi kimin alabileceğini açıkça ortaya koymuştur.

Bu arada serbest piyasa ekonomisi içinde bankalar tarafından alınan çeşitli ücretlerin de aslında bir tür özel sektör vergisi olduğu yönünde görüşlere rastlanılmakta olduğunu, yani özel sektör eliyle de vergi toplandığını belirtelim.

Başkent Ankara mı? Başkent Rantpara mı?

Ankara ekonomisi denilince akla inşaat, büyük altyapı ve üst yapı, savunma sanayi ve medikal akla gelir.

Öte yandan son yıllarda sayısı hızla artan özel inşaatlar da Ankaralının gündeminde olmuştur.

Mimar Enver Tokyay tarafından tasarlanıp 1959’da başlayıp 1965’te biten, Emekli Sandığı’na gelir sağlamak amacıyla inşa edilen Emek İşhanı,

Türkiye’nin ilk gökdeleni ve uzun yıllar boyunca Ankara’nın en yüksek (22 Kat) binası olmuştur. (TMH, Türkiye Mühendislik Haberleri, 2006/2-3, s.55)
Yapımına 1998’de başlanan TEKEL’e ait İkiz Kuleler de (Şimdi TOBB İkiz Kuleleri olarak bilinen) Ankara’nın en yüksek ikinci yapısı olmuştur.

Dikkat edilirse Ankara’nın ilk yüksek katlı binalarının kamu eliyle yapıldığını görürüz.

Son yirmi yılda ise Ankara’da 30’a yakın AVM inşa edilmiştir. (Ankara’nın MALL’ları ne zaman inşa edildi?)

Öte yandan kentin doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde pek çok yüksek işyeri ve mesken binaları inşa edilmiştir.

Dünya örneklerine baktığımızda, arsa üretme imkânı olmayan yerlerde yüksek katlı binalara yapım izni verildiği görülür. Örneğin New York’ta Manhattan, Boston’da finans merkezi.

Oysa Ankara’da tamamı boş tarlalardan oluşan İncek’te ya da 100. Yıl işçi konutlarını yıkarak yerine inşaatlar yapılan Çukurambar’da bunun tersi söz konusudur.

Ankara kent merkezi %3 alana sıkışmış durumda

Bir enteresan bilgiyi daha sizinle paylaşayım:

Geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul’da Türkiye Kalite Derneği olarak düzenlediğimiz 28. Kalite Kongresindeki bir oturumda konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, “Ankara’nın toplam alanın %3’ü üzerine kurulmuş olduğunu yani bütün nüfusun %3’lük bir alan üzerine sıkıştırılmış durumda olduğunu” belirtmişti.

Dar alanda yukarı doğru giden binanın artan bir rant olduğu herkesin malumu.

Hemen aklımıza şu soru geliyor:

Peki bu rant Devlete dolayısıyla da oradan millete aktarılabiliyor mu?

Yanıtımız, maalesef hayır!

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu dışında belediye vergisi olabilir mi?

Son günlerde internet sitelerinde ve televizyonlarda yer alan haberlere göre geçmişte, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla imar planlarında değişiklik nedeniyle rant elde eden kişilerden Ankara’ya okul yaptırma taahhüdü alınmış.

Böylece de başlıkta belirttiğimiz “Ankara’da Yeni Bir Belediye Vergisi: Okul Yaptırma Vergisi” doğmuş.

Rantın büyüklüğü ile okulun maliyetinin karşılaştırmasını bir yana bırakacak olursak aynı kaynak Devlete gitse acaba Ankara’ya okul mu yapılırdı yoksa başka bir yerde kamusal giderlerin karşılanmasında mı kullanılırdı sorusu olanca sıcaklığıyla ortada duruyor.

Keza Ankara’da yaşayan ve yüksek katlı binalar nedeniyle her gün yaşanılmaz hale gelen trafikle boğuşan halk böyle bir salma usulü ayni vergiye razı olur muydu?

Belediyelerin kendiliklerinden yeni Kanunla konulmamış olan vergiyi uygulama imkânı olabilir miydi?

Halk ya da TBMM böyle bir yetki vermiş miydi?

Sorular artıp gidiyor…

Tarihimizde Mektep Vergisi ve Maarif Vergisi

Bir yörede zorunlu tahsil çağında olanların okutulması için halkın eğitim masraflarına katılımı için toplanan Tedrisat-ı İptidaiye Vergisi, Mektep Vergisi ve Maarif Vergisi gibi adlar altındaki vergiler, Osmanlı’dan 1929’a kadar yürürlükte olmuştur. (KÜSMENOĞLU, a.g.e., s. 141)
Ancak resmi tarihimizde, belediyelerin rantiyelere saldığı okul yaptırma vergisi ile Mektep Vergisinin hiçbir benzerliği bulunmuyor.

Rantlar neden Devlete gitmiyor?

CNN Türk internet sitesinde yer alan bir haberi hatırlatalım isterseniz: Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 2014 yılında kamuoyuna duyurduğu, ancak 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde rafa kaldırılan ‘şehirlerde rant vergisi’, 2016 yılında da çıkarılmak istenmiş ancak bir türlü mümkün olmamıştı.

Daha sonra 2018 yılında İmar Kanunu’nda değişiklik yapılması planlanmış ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 12 maddelik bir kanun tasarısı hazırlanmıştı.

Tasarıya göre; yoğunluk artışı, bina yüksekliği, kat adedi, kullanım amacı değişikliğine yönelik uygulama imar plan değişikliği sonucu değerinde artış olan taşınmaz maliklerinden, taşınmazın artan arsa değerinin tamamı ‘değer artış payı’ olarak alınması kararlaştırılmıştı.
Değer artış payının;

  • %30’u imar planı değişikliğini onaylayan ilgili idarede açılacak kamulaştırma hesabına,
  • %30’u Çevre Şehircilik Bakanlığının dönüşüm projeleri özel hesabına,
  • %40’ı Hazine ve Maliye Bakanlığı’na

aktarılması öngörülüyordu.

Ancak aradan iki yıl geçmesine rağmen bu yasa değişikliği yapılmadı ve milletten alınan rantlar millete değil, özel kişilere gitmiş oldu.
Anlayacağınız atı alan Üskadar’ı geçmiş oldu.

Çözüm

Bir an önce kentsel rantların vergilenmesine ilişkin düzenlemenin yapılması gerekiyor.

Bu zamana kadar servete dönüşüp yurtdışında giden paraların da vergilendirilmesiyle adalet tesis edilmelidir.

Belediyelerin kendiliklerinden böylesi yerel vergileri ihdas etmesi insanın aklına başka şeyleri de getirmiyor değil aslında:

Konuya şu veya bu parti olarak yaklaşmayıp tarafsız olarak değerlendirdiğimizde;

Devletin vergilendirmediği rantlar acaba bir takım vakıf, dernek, siyasi parti ya da kişilere veyahut da seçimde adaylara ayni ya da nakdi vergi olarak ödenmiş olabilir mi?

Dikkat ederseniz bağış demiyorum. Zira bağış gönüllü olarak yapılır.

Cevabınızı duyar gibiyim sevgili dostlar:

“Burası Türkiye!!!”

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor