Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Onur ÇELİK
Onur ÇELİK
1207OKUNMA

25. Yılında AB-Türkiye Gümrük Birliği Revizyonu ve Yeşil Mutabakat Süreci

Gümrük Birliği (GB), üye ülkelerin tek pazar oluşturarak ekonomik bütünleşmeye gidildiği, gümrük birlikteliğinin sağlandığı ve bu suretle birlik dışındaki ülkelere karşı tek ve ortak ticaret politikası, gümrük tarifesi ve mali politikaların uygulandığı ekonomik bir dış ticaret modelidir.

Türkiye, 1996 yılında Avrupa Birliği’nin (AB) üyeleri arasında kurmuş olduğu gümrük birliğine dâhil olmuştur. Türkiye, AB’ye üye olmadan gümrük birliğine üye olan tek devlettir. AB üyesi olmadığı için karar alma mekanizmasına dâhil olamamakta ancak alınacak kararları uygulamak zorundadır. Yani ulusal dış ticaret politikasını belirleme yetkisini tek taraflı olarak AB’ye üye olma ümidi ile devredilmiş ve maalesef bir nevi taviz verilmiş durumdadır.

Türkiye ve AB arasındaki ticaret hacmi ise 1996 yılında 33 milyar dolar iken, 2020'de 143.4 milyar dolara yükselmiştir. Buna mukabil, 25 yıllık dönemde AB lehine verilen dış ticaret açığı ise yaklaşık 250 milyar dolardır. Bu tutar her yıl ortalama 10 milyar dolar dış ticaret açığı verdiğimiz anlamına gelmektedir. Bu handikapa rağmen de Gümrük Birliği anlaşması Türkiye’yi Güney Doğu Asya rekabetinden uzun yıllar korumuştur. Tabi ki Gümrük Birliğinin Türkiye’ye olan yansımalarını tam olarak analiz edebilmek adına kapsamlı bir etki analizinin yapılması gerekmektedir. Söz konusu çıkarsamamız bu anlamda belki ilgililere bir çağrı olur.

Türkiye’nin Gümrük Birliği Sürecinde Yasadığı Sorunlar

Türkiye’nin AB ile imzaladığı Gümrük Birliği Anlaşmasında 25 yıl geride bırakılırken Türkiye tarafı olarak yaşadığımız sorunlara kısaca değinecek olur isek;

  • GB esasen sanayi sektörünü kapsamakta, tarım (işlenmiş tarım ürünleri hariç), hizmet sektörlerini, e-ticareti ve kamu alımlarını ise kapsamamaktadır. Türkiye’nin sanayileşme sürecini tam olarak tamamlayamamış, bu nedenle de rekabet gücü sanayileşmiş ülkeler karşısında oldukça düşük seviyede olan ve henüz gelişmekte olan bir ülke olduğu gerçeğinden hareketle kapsam dışı bırakılan alanların Türkiye aleyhine ekonomik kayıplar yarattığı ortadadır.
  • Gümrük Birliği’ne taraf olmanın bir diğer dezavantajı ise, AB’nin üçüncü ülkeler ile yaptığı serbest ticaret anlaşmaları (STA) nedeniyle Türkiye’nin ilave yükümlülükler altına girmesidir. Örnek vermek gerekirse, Şili ile AB arasındaki imzalanan STA gümrük vergilerinin sıfırlanmasını gerektirsin. Bu sayede Şili Türkiye’ye ihracat yaparken, Türkiye gümrük vergisiz bu malı ithal etmek zorunda kalacaktır. Türkiye, Şili’ye aynı ürünü ihraç etmek istese, Türkiye gümrük birliği üyesi olmasına rağmen AB üyesi olmadığı için Şili, Türkiye’ye gümrük vergisi uygulayacaktır! Türkiye’nin buna engel olması için tek şansı ise, Şili ile ayrı bir STA imzalamasıdır. Ancak birçok ülke, böyle bir avantajı yakalamışken avantajını kaybetmemek adına yıllarca Türkiye ile ayrı bir STA imzalamaya yanaşmamıştır. Hali hazırda AB’nin imzaladığı 77 STA yürürlükte olup, Türkiye’nin bu ülkelerle eş-zamanlı & otomatik STA yapamaması çok ciddi ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Ülkemizin, üyesi olmadığı ya da olamayacağı bir sisteme, ekonomik pazarını tıpkı üye ülkeler gibi açması, buna mukabil üye ülkelerin AB pazarında sahip olduğu haklardan Türkiye’nin tümüyle yararlanamaması ne iktisaden ne de politik olarak kabul edilebilir bir durum değildir.
  • Ulaştırma kotaları ve TIR sürücülerine getirilen vize zorunluluğu uygulamaları.
  • Gümrük Birliği içerisinde, süreçlerle alakalı olarak ortaya çıkan sorunların çözümü adına tam anlamıyla etkin bir çözüm sistemi & mekanizmasının olmayışı ticari sorunların derinleşmesine neden olmaktadır.

Gümrük Birliği'nin Güncellenmesi ve Yeşil Mutabakat

Hatırlanacağı üzere Haziran ayı sonunda Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen, Türkiye ile Gümrük Birliği'nin güncellenmesi müzakerelerine yetki verilmesine ilişkin görüşmeler Konsey’de yeniden başladı diye açıklama yapmıştı. Geçmişte yapılan modernizasyon görüşmelerinin aksine bu defa Gümrük Birliği modernizasyonunun temelinde ise Yeşil Mutabakat bulunmakta. Yeşil Mutabakatı, küresel ısınmayı kolektif bir şekilde engellemek amacıyla sera gazı emisyonlarının ciddi bir şekilde azaltılarak, AB’nin 2050 yılında karbon nötr hala gelmesini hedefleyen bir vizyonlar manzumesi olarak tanımlayabiliriz. Gerek ülkemizde gerek Dünyanın birçok ülkesinde meydana gelen son orman yangınları da gösterdi ki artık bu süreci daha fazla ertelemek ya da aksiyon almaktan kaçınmanın bedeli son derece ağır olmakta.

Türkiye’nin de, en büyük ticaret ortağı olan AB ile gerçekleştirdiği ticaretin ana çerçevesini çizen Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinde haliyle Avrupa Yeşil Mutabakatına da uyum sağlaması gerekiyor. Yeşil Mutabakat çerçevesinde AB, ticaret ve yatırım yaparken yeşil ürünlere ve hizmetlere ağırlık vermeyi ve iklim dostu kamu alımlarını teşvik etmeyi hedefliyor. Bu planlar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin karbon salınım miktarını düşürmemesi ve yeşil düzenlemeleri takip etmemesi, tüm sorunlarına rağmen Gümrük Birliği’nin getirdiği mevcut avantajların da kaybolmasına ve ülkemizin rekabetçiliğinin azalmasına yol açabilecek niteliktedir.

Sonuç olarak, gerek küresel iklim değişikliği sürecinde başta karbon vergilemesi gibi alınacak tedbirlere, gerekse gümrük birliği kapsamında yaşanan ekonomik kayıplara ilişkin çözüm üretebilmek adına, karar mekanizmalarının içerisinde yer alınmak suretiyle hem iktisaden hem de politik olarak tam bağımsız hareket edebilmek için bu sürecin hata yapılmadan yönetilerek sonlandırılması gerekiyor.

Dileğimiz “Onların ortak Türkiye’nin pazar olmayacağı” ve karşılıklı dengelerin gözetilerek daha çevreci bir dış ticaret iş birliğinin oluşturulduğu ortak zeminin tesis edilmesidir.

Son söz: Dış ticaret sıfır toplamlı bir oyun değildir.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor