Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Vergi

Mehmet CİVAKLI
Mehmet CİVAKLI
4079OKUNMA

Yabancı Fonların Ülkemiz Ekonomisine Etkisi ve Yabancı Fon Kazançları İstisnası

ÖZET
Bilindiği üzere ülkeler ekonomik döngüde kendi yerleşik kişi ve kurumlarının yanı sıra sıklıkla yabancı fonlara da ihtiyaç duymaktadırlar. Hatta pek çok zaman ülkenin kendi iç kaynaklarından sağlayabildiği fonlar acil harcamalar ve yatırımlar için oldukça yetersiz kalabilmekte, bu nedenle de yabancı fonlara olan gereksinim çok daha acil boyutlara ulaşabilmektedir. Konunun sosyal, ekonomik ve vergisel anlamda birlikte analiz edilmesi gereken özelliği bulunduğu için çalışmamızda da çok yönlü olarak ele alınmaya çalışıldı. Makalemizde konunun sosyal ve ekonomik yanları hakkında son yıllarda kayıtlara girmiş istatistiki veriler ışığında yaptığımız açıklamaların yanı sıra yabancı fon kazançlarının vergi mevzuatımızdaki yeri de ele alındı. Vergisel anlamda makalemizin özünü Kurumlar Vergisi Kanununa 6322 sayılı kanunla eklenen “Yabancı Fon Kazançları İstisnası” başlıklı 5/A maddesi oluşturacaktır. 

6322 sayılı kanunun “genel gerekçe” bölümünde “…İstikrarlı büyüme sürecinin devam ettirilmesi, ekonomik kalkınmanın hızlandırılması ile rekabet gücünün, yatırımların, üretimin ve istihdamın arttırılması için; ulusal sanayinin yapısal dönüşümünü hızlandırarak cari açığın azaltılmasına katkı sağlayacak, katma değeri, teknoloji ve Ar-Ge içeriği yüksek stratejik yatırımların özendirilmesi, bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi ve kümelenme faaliyetlerinin desteklenmesine yönelik olmak üzere yatırım teşvik sisteminin geliştirilmesi ve yenilenmesi büyük önem taşımaktadır.” denmiştir.Kanun gerekçesinde belirtilen hususlar doğrultusunda İstanbul’un uluslararası finans merkezi haline gelerek yabancı fonları çekmesi de nihai bir hedef olarak benimsenmiş, çalışmamızda ele alacağımız bu hedefe yönelik birtakım teşviklere vergi mevzuatımızda yer verilmiştir.

İstisnanın yukarıda bahsettiğimiz kanun gerekçesi de göz önünde bulundurulacak olursa, düzenlemenin kalkınma ve büyümeye katkı sağlamak gibi dolaylı bir amacının da olduğu görülmektedir. Bu yönüyle düzenleme vergisel boyutunu aşarak ekonomik hayatımızı da ilgilendiren önemli bir husus haline gelmektedir. Bu düşünceyle burada öncelikle vergi mevzuatımıza yeni girmiş sayılan bu düzenlemenin içeriği ve sosyo-ekonomik etkilerine, daha sonra da kanun lafzında konunun düzenlenişi ve ilgili açıklamalara yer vermeyi yerinde görüyoruz.

Vergi mevzuatımızda tanımlanan fonlar

Fon kavramına ilişkin 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununda şu açıklamalar yer almaktadır:

Madde 2 (1) “Sermaye şirketleri:

29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile benzer nitelikteki yabancı kurumlar sermaye şirketidir. Bu Kanunun uygulanmasında, Sermaye Piyasası Kurulunun düzenleme ve denetimine tâbi fonlar ile bu fonlara benzer yabancı fonlar sermaye şirketi sayılır.” şeklindeki açıklamadan da görüldüğü üzere, tüzel kişilikleri olmamasına rağmen fonlar da sermaye şirketi sayılmaktadır. Kanun metninde kastedilen SPK’nın düzenleme ve denetimine tabi fonlardan önemli olanlara ve genel olarak fonlara dair bazı tanımlara burada değinmeyi gerekli görüyoruz.

Sermaye Piyasası Kurulunun Düzenleme ve Denetimine Tabi Başlıca Fonlar

Yatırım Fonu: 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yapılan tanımlama şu şekildedir: “6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 52. maddesinde, Sermaye Piyasası Kanunu hükümleri uyarınca tasarruf sahiplerinden fon katılma payı karşılığında toplanan para veya diğer varlıklarla, tasarruf sahipleri hesabına inançlı mülkiyet esaslarına göre Sermaye Piyasası Kurulunca belirlenen varlık ve haklardan oluşan portföy ve portföyleri işletmek amacıyla portföy yönetim şirketleri tarafından fon iç tüzüğü ile kurulan ve tüzel kişiliği bulunmayan mal varlığına yatırım fonu adı verilir.”

Emeklilik Yatırım Fonları: 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun 15’inci maddesine göre kurulan ve bireysel emeklilik sisteminde faaliyet göstermek üzere, anılan kanun ile ihdas edilen emeklilik branşında ruhsat almış şirket olarak tanımlanan emeklilik şirketi tarafından, emeklilik sözleşmesi çerçevesinde alınan ve katılımcılar adına bireysel emeklilik hesaplarında izlenen katkıların, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet esaslarına göre işletilmesi amacıyla oluşturulan malvarlığıdır.

Açıklamada geçen riskin dağıtılması esası; yatırım fonunun birey adına yatırım yaparken optimum yatırım kararını almak için hareket etmek üzere, elindeki portföyü çeşitli varlıklara dağıtması sonucu riskin katılımcı açısından olabildiğince düşmesini ifade eder.

İnançlı mülkiyet esası ise fon sahibinin fonun tüm varlıklarını yönetme hakkını elinde bulundurduğunu, yatırımcıların hak ve menfaatlerini koruması gerektiğini ifade eder.

Konut Finansman Fonları: İhraç edilen ipoteğe dayalı menkul kıymetler karşılığında toplanan paralarla, ipoteğe dayalı menkul kıymet sahipleri hesabına kurulan mal varlığıdır. İnançlı mülkiyet esası aynen geçerlidir, fon iç tüzüğü dikkate alınır, diğer fonlar gibi tüzel kişiliği yoktur.

Varlık Finansman Fonları: Bu fonda toplanan paralar ise, varlığa dayalı menkul kıymetlerin ihraç edilmesiyle toplanmaktadır. İnançlı mülkiyet esası bu fonlarda da geçerlidir, fon iç tüzüğü dikkate alınır ve tüzel kişilikleri yoktur.

Yabancı fonların ülkemiz ekonomisine giriş şekilleri ve yıllar itibariyle miktarlarındaki değişim

Türkiye’ye döviz girişi başlıca 4 nedenle olur:

  1. Türklerin yabancılara mal ve hizmet satışı karşılığında elde ettikleri dövizler,
  2. Cari transferler yoluyla gelen dövizler,
  3. Yabancıların Türkiye’de doğrudan yatırım yapmak üzere getirdiği dövizler,
  4. Yabancıların Türkiye’ye finansal yatırım (plasman) yapmak amacıyla getirdiği dövizler.

Yabancılara mal ve hizmet satışı karşılığında elde edilen dövizler

Türkler yabancılara mal ve hizmet sattığı zaman karşılığında döviz elde ederler. Bu satış, ihracat (yani Türkiye’den yabancı bir ülkedeki bir kişiye, şirkete mal satışı) şeklinde olabileceği gibi, Türkiye’ye gelen turistlere mal (burada yapacakları alış verişlerde alacakları mallar) veya hizmet (otel konaklaması, sigorta, taşımacılık) satışı şeklinde de olabilir.

İhracat yoluyla elde edilen döviz gelirleri ödemeler dengesinde cari işlemler dengesi / dış ticaret dengesi / ihracat başlığı altında yer alır. Hizmet satışları karşılığında elde edilen döviz gelirleri ödemeler dengesinde cari işlemler dengesi / hizmetler dengesi başlığı altında gelir kalemi olarak yer alır.

Cari transferler yoluyla gelen dövizler

Bu şekilde döviz girişleri hibeler ve işçi havaleleri gibi döviz girişlerini içerir. 

Cari transferler yoluyla gelen döviz girişlerinden hibe olarak gelenler ödemeler dengesinde cari transferler / genel hükümet başlığı altında, işçi geliri ve diğer şekilde gelen dövizler ise ödemeler dengesinde cari transferler / işçi gelirleri ve diğer transferler başlığı altında yer alır.

Yabancıların doğrudan yatırım yapmak üzere getirdiği dövizler

Bu tür döviz girişleri de iki başlıkta toplanabilir:

  1. Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye mal üreten bir birimi (işletme, fabrika, imalathane vb) veya hizmet üreten bir birimi (banka, sigorta şirketi, taşımacılık şirketi, süpermarket vb) satın almak üzere döviz getirebilirler. Burada yeni bir yatırım söz konusu olmayıp mevcut bir yatırımın yabancı bir kişi ya da şirket tarafından satın alınması söz konusudur. Bu tür yatırımlar yeni bir iş alanı açmak, yeni istihdam yaratmaktan çok yatırımın el değiştirmesi şeklinde ortaya çıkar.
  2. Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye yeni bir mal üretim veya hizmet üretim birimi kurmak amacıyla döviz getirebilir. Burada yeni bir yatırım söz konusu olup yeni bir iş alanı açılmakta, yeni istihdam yaratılmaktadır.

Her iki şekilde gelen dövizler ödemeler dengesinde sermaye ve finans hesapları / finans hesapları / doğrudan yatırımlar / yurtiçinde başlıkları altında yer alır.

Yabancıların Türkiye’ye finansal yatırım (plasman) amacıyla getirdiği dövizler

Yabancılar Türkiye’ye finansal yatırım yapmak amacıyla şu yollarla döviz getirirler:

  1. Senetlerin değer artışından ve temettüsünden yararlanmak için döviz getirip TL’ye çevirerek borsadan hisse senedi alırlar.
  2. Faiz getirisinden yararlanmak için döviz getirip TL’ye çevirerek bankalarda TL mevduat hesabı, ya da dövizlerini TL’ye çevirmeden döviz tevdiat hesabı (DTH) açarlar.
  3. Faiz getirisinden yararlanmak için döviz getirip TL’ye çevirerek Devlet Tahvili veya Hazine Bonosu (DİBS) satın alırlar.
  4. Yabancılar Türk şirketlerine kredi verirler. Bu daha çok bankaların, yabancı bankalar sendikasyonundan kredi kullanması biçiminde yürür. Daha ender olarak Türk şirketleri de yabancı banka veya şirketlerden kredi alabilirler. Bu işlemler sonucu Türkiye’ye döviz girişi olur.

Bu şekilde gelen dövizler ödemeler dengesinde sermaye ve finans hesapları / finans hesapları / portföy yatırımları ve diğer yatırımlar başlıkları altında yükümlülük olarak yer alır.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ülkemize yabancı fonların dört farklı yoldan girdiğini ve söz konusu fonların ülkenin harcama ve yatırımları için önemli bir kaynak niteliğinde olduğunu söylemek mümkün.

Ancak 4 no.lu başlık altında sayılan plasman niteliğindeki girişler yatırımdan ziyade atıl fonların değerlendirilmesi şeklinde kullanılacağından genellikle kısa vadede getiri elde etme amaçlıdır. Bu özellikleri nedeniyle de bu fonları büyük yatırımlar için ciddi birer kaynak olarak görmek pek mümkün bulunmamaktadır. Daha çok harcamaların finansmanı olarak kullanılabilecekleri açıktır. Yine de bu fonlar ülkemiz için başlı başına önemli bir kaynaktır ve son yıllarda ülke ekonomimize getirilen yabancı fonların miktarında çok ciddi bir sıçrama görülmektedir. Ülkemize giren sıcak para olarak addedebileceğimiz yabancı fonların miktarında 1989-2013 yılları arasında meydana gelen değişim aşağıdaki tabloda görüldüğü gibidir.

TABLO 1- YILLAR İTİBARİYLE TÜRKİYE’YE NET SICAK PARA GİRİŞİ


Tablodan da görüleceği üzere 1989’da nötr düzeyde olan net sıcak para girişi son yıllarda çok ciddi miktarda sıçrama göstermiş ve 2013 yılı Nisan ayında yaklaşık 130 milyar ABD Dolarına kadar yükselmiştir. Bunda kuşkusuz ülkenin konjonktürel yapısının ve sağladığı vergisel avantajların da etkisi bulunmaktadır. 2014 yılı Ocak-Temmuz döneminde ise sıcak para hareketi net 8 milyar 837 milyon dolar giriş olarak gerçekleşmiştir.

Ayrıca bu fonlar, sahiplerinin istedikleri getiriyi kısa vadede elde ettiklerinde yahut fonların getirildiği ülkedeki siyasi ortam ve ekonomik konjonktürde belirsizlikler ve istikrarsızlıklar meydana geldiğinde çok çabuk şekilde başka ülkelerdeki finansal yatırım araçlarına çekilebilmektedir. Plasman amaçlı fonların bu özelliklerinden dolayı ülkeler bu tip fonları çekebilme adına siyasi ve ekonomik durumlarını daha güvenli ve stabil tutma eğilimindedirler.

Diğer önemli bir husus da ülkeye getirilen yabancı sermayeye sağlanan vergisel avantajlardır.  Yukarıda açıkladığımız üzere ülke ekonomisinin sahip olduğu konjonktürle alakalı olarak net sıcak para girişinde 2014’te azalma meydana gelse de 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen yabancı fon kazançlarının vergilendirilmesine ilişkin istisna ile söz konusu fonların ülke ekonomisine çekilmesinde artış hedeflenmektedir. 5/A istisnası bu anlamda yabancı fonlara ciddi vergisel avantajlar sağlamaktadır.

KVK Md. 5/A istinası ve vergi mevzuatımızdaki ilgili düzenlemeler

6322 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce ülkemizde yabancı fonlar ile yerli fonların vergilendirilmesi hususunda bir eşitsizlik vardı. Yürürlükteki vergi mevzuatı yabancı sermayeyi ülke ekonomisine çekmediği gibi yerli fonlara tanınan istisnalardan dolayı da yerli fonlar lehine önemli bir eşitsizlik meydana getiriyordu. Buna etki eden faktörlerden bir tanesi, Kurumlar Vergisi Kanunu istisnaları arasında yer alan 5/1-d istisnasından yabancı fonların yararlanamamasıydı. Söz konusu istisna şu şekildedir:

Madde 5-(1) Aşağıda belirtilen kazançlar, Kurumlar Vergisinden istisnadır:

d) “Türkiye’de kurulu;

  1. Menkul kıymetler, yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,
  2. Portföyü Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,
  3. Girişim sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
  4. Gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
  5. Emeklilik yatırım fonlarının kazançları,
  6. Konut finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının kazançları.

Görüldüğü gibi söz konusu istisna bendi “Türkiye’de kurulu” ifadesiyle başlamaktadır. Bundan dolayı yabancı fonlar için bu istisnanın hiçbir geçerliliği yoktu.

Buna karşın, 5/A maddesi yürürlüğe girmeden önce yabancı fonların tabi olduğu Kurumlar Vergisinin geçici 3’üncü maddesi vardı. Söz konusu madde şu şekildeydi:

Geçici Madde 3- Bu kanunun ikinci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen fonlardan, katılımcıları ya da kurucuları tam mükellef gerçek kişi veya kurum olmayanların portföylerini yöneten ve Sermaye Piyasası Kurulunun izniyle kurulan portföy yönetim şirketleri, geçici birinci maddenin üçüncü fıkrasının uygulanması yönünden bu fonların iş merkezi olarak değerlendirilmez, daimi temsilcisi sayılır.

Geçici 3. maddeye göre yabancı fonları yöneten portföy yönetim şirketleri, bu fonların Türkiye’deki iş merkezi sayılmıyor ancak daimi temsilcisi konumunda bulunuyorlardı. Yabancı fonların kazançları üzerinden de Gelir Vergisi Kanununun Geçici 67. maddesi uyarınca %0 tevkifat yapılmaktaydı. Bu tevkifat da nihai vergilendirme olup, yabancı fon kazancı sahiplerinin buna ilave olarak herhangi bir beyan yükümlülüğü de yoktu. 15.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6322 sayılı kanunla 5/A maddesi Kurumlar Vergisi Kanununa dahil olmuş, Geçici 3. madde yürürlükten kaldırılmış, böylelikle yabancı fon kazançları hakkında yeni bir düzenleme getirilmiştir. Söz konusu Kanun maddesi şöyledir:

Madde 5/A-

  1. Bu kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yabancı fonların, Sermaye Piyasası Kurulunca verilen portföy yöneticiliği yetki belgesine sahip tam mükellef şirketler aracılığıyla, organize bir borsada işlem görsün veya görmesin her türlü menkul kıymet ve sermaye piyasası aracı, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi, varant, döviz, emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi, kredi ve benzeri finansal varlıklar ve kıymetli maden borsalarında yapılan emtia işlemlerinden elde ettikleri kazançları nedeniyle, aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi halinde portföy yöneticiliği yapanlar; söz konusu fonlar için daimi temsilci, bunların işyerleri de bu fonların işyeri veya iş merkezi sayılmaz. Bu kazançlar için beyanname verilmez, diğer kazançlar nedeniyle beyanname verilmesi halinde bu kazançlar beyannameye dahil edilmez.

    1. Fon adına tesis edilen işlemlerin portföy yöneticiliği yapan şirketin mutat faaliyetleri arasında yer alan işlemlerden olması.
    2. Portföy yöneticiliği yapan şirketin ticari, hukuki ve finansal özellikleri dikkate alındığında, yabancı fon ile arasındaki ilişkinin, emsale uygun koşullarda birbirlerinden bağımsız olarak faaliyet gösteren kişilerdeki gibi olması.
    3. Portföy yöneticiliği yapan şirket tarafından, verilen hizmet mukabilinde emsallere uygun bedel alınması ve transfer fiyatlandırması raporunun kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi içerisinde Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığına verilmesi.
    4. Portföy yöneticiliği yapan şirketin ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinde, sağladığı hizmet mukabilinde her ne ad altında olursa olsun hesaplanan bedeller düşüldükten sonra, doğrudan veya dolaylı olarak %20’den fazla hak sahibi olmaması.
  2. Birinci fıkranın (c) bendinde belirtilen transfer fiyatlandırması raporunun süresinde verilmemesi durumunda, bu raporun ilgili olduğu hesap dönemi için portföy yöneticiliği yapan şirket, fonun Türkiye’de daimi temsilcisi sayılır. Transfer fiyatlandırması raporu verilmiş olmasına rağmen portföy yöneticiliği yapan şirket ile fon arasındaki ilişkide emsaline nazaran daha düşük bedel alınması durumunda ise sadece portföy yöneticiliği yapan şirket adına transfer fiyatlandırmasına yönelik olarak gerekli tarhiyat yapılır.
  3. Portföy yöneticiliği yapan şirketin, yukarıda belirtilen şartları sağlamak kaydıyla yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları kurumlar vergisinden müstesnadır. Fon kazancından portföy yöneticiliği yapan şirkete düşen kısmın hesabında, bu şirkete yönetim ücreti, teşvik, prim, performans ücreti gibi her ne nam adı altında olursa olsun ödenen ücretler dikkate alınmaz. Portföy yöneticiliği yapan şirketin ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinden doğrudan veya dolaylı olarak %20’den daha fazla hak sahibi olması halinde, ilgili fon kazançlarından bunlara isabet eden tutar genel hükümlere göre vergilendirilir.
  4. Portföy yöneticiliği yapan şirketin yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları hariç olmak üzere; fonun katılımcı ve kurucuları arasında doğrudan veya dolaylı olarak tam mükellef gerçek kişi veya kurumların kazanç payının %5’i geçmesi durumunda, tam mükellef gerçek kişi veya kurum kurucu veya katılımcılarının tamamı portföy yöneticiliği yapan şirket tarafından Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığına bildirilir. Bildirim yükümlüğünün yerine getirilmemesi ya da eksik yerine getirilmesi halinde tam mükellef gerçek kişi veya kurum kurucu veya katılımcıları adına fon işlemleri nedeniyle tarh edilecek vergi ve kesilecek cezalardan portföy yöneticiliği yapan şirket müştereken ve müteselsilen sorumludur.
  5. Türkiye’de bulunan taşınmazlar, aktif büyüklüğünün %51’inden fazlası taşınmazlardan oluşan şirketlere ait hisse senetleri veya ortaklık payları veya bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, nakdi uzlaşmayla sonuçlananlar dışında emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, sigorta sözleşmeleri ve bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen kazançlar bu madde kapsamına girmez.
  6. Bu maddede düzenlenen kazanç istisnasının, söz konusu fonların Türkiye kaynaklı gelirleri üzerinden yapılacak vergi kesintilerine şümulü yoktur.
  7. Bu maddenin birinci fıkrasının (ç) bendi ile üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan oranları sıfıra kadar indirmeye veya iki katına kadar artırmaya, beşinci fıkrasında yer alan oranı yarısına kadar indirmeye veya % 50’sine kadar artırmaya Bakanlar Kurulu, maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

    Yabancı fon kazançlarının vergilendirilmesi açısından söz konusu madde öncesi ve sonrası arasında ilk bakışta bir fark yok gibi görünmektedir. Nitekim her iki durumda da yabancı fon kazançları vergilendirilmemiş olmaktadır. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır. Şöyle ki, 5/A maddesi yürürlüğe girmeden önce yabancı fon kazançlarının tabi olacağı bir istisna hükmü yoktu (5/1-d istisnasına neden girmediği yukarıda açıklandı) Yine de yabancı fon kazançları vergilendirilmemiş oluyordu, zira söz konusu kazançlar geçici 67.maddeye göre %0 tevkifata tabiydi. İşte tam da bu noktada önemli bir nüansa dikkat etmek gerekmektedir: Yabancı fon kazançlarının sahip olduğu bu %0’lık tevkifat geçici maddeyle sağlanmıştı ve 31.12.2015’e kadar geçerliydi. Bu da yabancı fon sahipleri ve onların portföylerini Türkiye’den yöneten şirketler için bir belirsizlik oluşturuyordu.

    Açıklanan bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, yabancı fon kazançlarının istisna edilmesi açısından sürekliliği olan bir vergisel düzenleme ihtiyacının doğduğu görülmektedir. Sağlanan süreklilikle de yabancı fon sahiplerine gelecekte vergilendirilme endişesi olmaksızın bu fonları Türkiye’ye getirebilme olanağı sağlanmak istenmiştir.

    Portföy yönetim şirketlerince uyulması gereken Kanunun 1. fıkrasının (ç) bendinde belirtilen “%20’den fazla hak sahibi olunmaması” şartına uyulmaması halinde sadece %20’yi aşan ortaklık payına düşen kazancın değil, portföy yönetim şirketinin fondaki ortaklığından sağladığı kazancın tamamının kurum kazancı olarak vergilendirileceğinin de altını çizmek gerekir.

Sonuç
Günümüzde küreselleşmenin meydana getirdiği ekonomik ortam dünya ülkelerini gittikçe daha bütünleşmiş bir hale getirmekte, finansal piyasaları da bu anlamda tek bir ülkenin finansal piyasalarıymış gibi bir görünüm almaktadır. Öyle ki çoğu zaman yabancı yatırımcılar için dış kaynaklara yönelmek çok daha kolay ve uygun hale gelebilmektedir. Bu anlamda ülkemizin de yabancı yatırımcılar için önemli bir fon değerlendirme merkezi olduğu kuşkusuzdur. Ülke ekonomisinde yarattığı kırılganlıklar ve anlık değişimler bir kenara bırakılırsa finansal enstrümanlarda değerlendirilen yabancı fonlar daima ülkemiz için de önemli bir kaynak niteliğindedir.

Böylesine iç içe geçmiş bir ekonomik yapılanmada ülke ekonomilerinde ve vergi sistemlerinde uygulanan teşvik ve istisnaların da etkisinin çok önemli olduğu bir gerçektir. Bu düşünceyle tasarlanan ve uygulanmaya başlanan Kurumlar Vergisi Kanununun 5/A maddesi ile yabancı fonlara çalışmamızda açıkladığımız vergisel avantajlar sağlanmaktadır. İstisna Gelir Vergisi Kanunu Geçici 67. maddesi gibi zaman sınırlamasına sahip olmadığından yabancı yatırımcının kendini bu konuda daha da güvende hissetmesini sağlamaktadır. İstisnanın etkisi değerlendirilirken ülkenin sahip olduğu mevcut ekonomik durumun da göz önüne alınması, istisnanın ekonomiye net etkisinin değerlendirilebilmesi açısından daha sağlıklı sonuç verecektir.

KAYNAKÇA

  • 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği
  • 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu
  • 6322 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
  • Beyanname Düzenleme Kılavuzu 2013 Cilt 2 Kurumlar Vergisi
  • İÇTEN İNCE Neslihan, “Vergi Raporu”, Sayı 175, Nisan 2014
  • İNANÇ Mustafa, “Yaklaşım”, Sayı 245, Mayıs 2013
  • TARAKÇI Fatih – PERU Murat Talha, “Vergi Raporu”, Sayı 163, Nisan 2013
  • http://www.mahfiegilmez.com/2014/02/scak-para.html
  • www.tcmb.gov.tr
  • Sermaye Piyasası Kurulunun düzenleme ve denetimine tabi fonlar ile bu fonlara benzer yabancı fonlar.
  • Dar mükellef kurumların Türkiye’deki iş yerlerine atfedilmeyen veya daimi temsilcilerinin aracılığı olmaksızın elde edilen ve Gelir Vergisi Kanununun geçici 67’nci maddesi kapsamında kesinti yapılmış kazançları ile bu kurumların tam mükellef kurumlara ait olup İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan ve geçici 67’nci maddenin (1) numaralı fıkrasının altıncı paragrafı kapsamında vergi kesintisine tabi tutulmayan kazançları ve bu kurumların daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri tamamı geçici 67’nci madde kapsamında vergi kesintisine tabi tutulmuş kazançları için yıllık veya özel beyanname verilmez.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor