Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Vergi

Abdulmenaf YAKUT
Abdulmenaf YAKUT
1802OKUNMA

İşi Bırakan Mükellefler Devreden KDV’lerini İndirebilirler mi?

Hayır efendim, indiremezler.

Niye mi?

Üzerinden indirim yapabilecekleri bir KDV’leri bulunmadığı için de, ondan.

Adı üzerinde; işi bırakmış olan birinin vergiye tabi herhangi bir faaliyeti, dolayısıyla da, üzerinden KDV hesaplayacağı herhangi bir işlemi kalmadığından, işi bırakmasından itibaren Hes. KDV’si olmayacak; bu nedenle de, varsa, öteden beri biriktiregeldiği ve Devreden KDV hesabında izlemekte olduğu KDV yüklenimlerini mahsup edebileceği, yani indirim konusu yapabileceği herhangi bir KDV söz konusu olmayacaktır.

Cevabı bu kadar basit yani.

Ama sualin bu şekilde değil de, yani Devreden KDV hesabında birikmiş olan verginin indirilip indirilemeyeceği şeklinde değil de, bu verginin mükellefe iade edilip edilemeyeceği yönünde sorulması daha uygun olur, sanırım.

Çünkü soru yazının başlığında ifade edilmiş haliyle yöneltildiğinde farklı bir anlamda anlaşılabiliyor. “İşi bırakan mükelleflerin o güne kadar indiremedikleri KDV’nin kendilerine iadesi mümkün mü” diye sorulsa daha doğru olur belki, ama yine de her nedense, benim rastladığım kadarıyla en azından, bu konunun, son ifade ettiğimiz şekliyle değil de daha çok başlıktaki haliyle dile getirildiğine rastlıyorum ki bunun cevabı da aynı şekilde “hayır”dır. Yani iade de alamazlar mükellefler Devreden KDV’yi.

Neyse ne sevgili okuyucular.

Sorunun doğru olabilecek halini ortaya koyduktan ve son derece açık ve basit olduğunu söylediğimiz cevabını verdikten sonra şimdi de bunun nedeninin ne olduğu meselesiyle, indirime tabi tutma ya da iade alma imkanı bulunmayan bu verginin akıbetinin ne olacağı konusuna değinelim istiyorum.

Nedenini kısmen de olsa açıkladık aslında.

Yine de tekrar edecek olursak; işi bırakmış bir KDV mükellefinin, o andan itibaren, üzerinden KDV hesaplaması gereken herhangi bir işlemi kalmadığı için, o güne kadar yüklenmiş olup bilançoda Devreden KDV hesabında izlemekte olduğu vergiyi indirmek suretiyle telafi etmesinin imkanı kalmamaktadır.

Öte yandan işi bırakan mükellefin, vergiye tabi birtakım iş ve işlemlerin gerçekleştirilebileceği belli bir tasfiye sürecine tabi bir firma olması durumunda; gerek söz konusu tasfiye sürecinde yüklenilen gerekse öteden beri devretmekte olan KDV’lerin bu süreçte gerçekleşen vergili işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den indirilmesi mümkündür. Ancak, zaten buradaki ‘işi bırakma’dan maksadın, tasfiye ve vb. her türlü süreçlerin sonucunda; şahıs işletmesi olsun, şirket olsun fark etmez, mükellefin vergiye tabi her türlü iş ve işlemini nihayetlendirip faaliyetine son noktayı koyduğu aşama olduğunu söylememiz gerekiyor.

Tasfiye sürecinde gerçekleşen mal/hizmet satış işlemlerinden doğan belli bir KDV olabileceği için, varsa, söz konusu dönemlere ait ya da önceki dönemlerden devretmiş olan KDV’lerin bu vergiden indirilmesi suretiyle telafisi mümkün olacaktır.

Yüklenilmiş olan bu verginin neden iade alınamayacağına gelince;

Bunu hem KDV teorisi açısından hem de 3065 sayılı KDV Kanunumuzdaki mer’i düzenlemeler itibariyle açıklamak mümkündür.

Şöyle ki;

Bilindiği üzere, teorik olarak devlet, bir harcama vergisi olan KDV’yi nihai tüketicilerin harcamaları üzerinden almak istiyor.

Onun için de, bu vergiye tabi herhangi bir mal ya da hizmeti satın alan bir kimsenin, öncelikle, bu vergiyi, almış olduğu mal ve hizmetin bedeliyle birlikte, Hazineye intikal ettirmesi için satıcıya ödemesi öngörülmüştür. Çünkü bu kişi, söz konusu mal/hizmet alım işlemini gerçekleştirdiği an itibariyle ‘nihai tüketici’ olmaktan başka bir görüntü vermektedir. O aşamada Hazine, bu kişinin, almış olduğu malı kendi nihai tüketimine konu edip etmeyeceğinden henüz emin olmadığı için, doğan vergiyi ona ödettirmektedir.

Sonra bu kişi, almış olduğu malı kendisi tüketmeyip de başkasına satarsa eğer, o zaman, onun ‘nihai tüketici’ olmadığı ortaya çıkar ve bu kişi malı alırken ödemek suretiyle kendi iktisadi varlığına yüklemiş olduğu KDV’yi bu kez müşterilerine doğru kaydırma imkânı elde eder ki matematiksel işlem olarak bu durumu; yüklenilen KDV’nin, müşterilerden tahsil edilen (daha doğrusu kanunen tahsil edilmesi beklenen) KDV’den indirilmek suretiyle mahsup edilmesi şeklinde cereyan ediyor.

Söz konusu kişi, nihai tüketici değil de vergiye tabi mal ve hizmetlerin alım ve satımını gerçekleştiren iktisadi bir işletme olduğunu bu şekilde ortaya koyduktan sonra bu verginin yükünden tamamen kurtulur ve söz konusu yükü tedavül zincirinin kendinden sonraki halkalarında bulunan müşterilere doğru kaydırma imkânı elde eder.

Ama bu, ‘iktisadi işletme’ vasfını ortaya koyamadığı müddetçe, KDV açısından, Hazinenin nazarında ‘nihai tüketici’ muamelesi görmekten kurtulamayacak ve aldığı mal/hizmetler üzerinden ödediği KDV’leri nihai manada yüklenmek durumunda kalacaktır. Bu nedenledir ki mükellefin; KDV mükellefiyken yani nihai tüketici değilken, yani belli bir  ‘iktisadi işletme’ iken yüklenmiş olduğu KDV’lerin; bu vasfın son bulup ‘nihai tüketici’ye dönüştüğü noktada bile hala telafi edemediği KDV’lerin kendisine herhangi bir biçimde iadesi mümkün değildir.

İşin teorik yanı böyle. Konunun mer’i hukuk yönüne gelince onu da kısaca şu şekilde izah etmek mümkün:

Efendim, bilindiği üzere, 3065 s. KDV Kanunun iade hakkı tanıdığı durumlar, adı geçen Kanunun muhtelif maddelerinde ve bu maddelerin verdiği yetki çerçevesinde yapılan idari düzenlemelerde açıklanmış bulunmaktadır.

Fakat sözünü ettiğimiz bu yasal düzenlemeler arasında, işi bırakan mükelleflerin, yüklenmiş oldukları KDV’leri iade alabileceklerine dair herhangi bir hüküm mevcut değildir.

Nasıl mevcut olsun ki, Kanunun iade hakkı tanıdığı durumlar, hep; mükelleflerin, gerçekleştirdikleri işlemlere bağlı olarak tahakkuk eden ancak, normalde KDV’nin konusuna girmekle birlikte tam istisna, indirimli oran ya da tevkifat gibi, KDV uygulamasının genel işleyişine aykırı istisnai müesseseler nedeniyle, müşterilerden kısmen ya da tamamen tahsil edemedikleri (ya da kendilerine tanınmış olan kimi teşfiklerin sonucu olarak, tahsil etmek zorunda olmadıkları) vergiden arda kalıp ellerine geçen, Hesaplanan KDV’ diye takip ettikleri verginin, yüklenmiş oldukları KDV’yi indirmelerine rakamsal olarak da yetmediği ya da yetmeyebileceği düşünülen hallerde söz konusu olmuyor mu zaten?

İşi bırakma olayında ise mükellefler, gerçekleştirecekleri, üzerinden vergi hesaplanabilecek herhangi bir iktisadi işlemleri kalmadığı için, vergileme mantığı açısından, kanunda istense de kendilerine iade hakkı tanınamaz.

Meselenin yasal mevzuattan kaynaklanan nedeninin izahı boyutu da tamam olduğuna göre, şimdi de bu durumdaki mükelleflerin sırtında kalan bu KDV’nin akıbetinin ne olacağıyla ilgili konuya geçelim isterseniz.

İşi bırakan mükelleflerin, indirim ve iade imkânları kalmadığı için üzerlerinde kalan KDV’yi gelir veya kurumlar vergisi uygulamasında gider yazmak suretiyle telafi etme yoluna gitmeleri mümkündür.

KDV Kanununun 58. maddesindeki düzenlemenin buna cevaz verdiğini görüyoruz. Zira adı geçen Kanunun söz konusu maddesinde, indirilebilecek KDV’nin gider yazılamayacağına dair bir hüküm bulunmaktadır. Buradaki hükmün mefhumu muhalifinden, KDV uygulamasında indirimi mümkün olmayan verginin gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider olarak dikkate alınabileceğini anlamamız gerekiyor. İdarenin de muhtelif tarihlerde vermiş olduğu özelgelerde olayı bu şekilde okuduğunu görüyoruz (1).

Pekii…

Mükellefin gelir veya kurumlar vergisi hesabının ‘zararlı’ olması nedeniyle gider yazmanın da fiilen bir işe yaramadığı durumlarda ne olacak?

Yapacak bir şey yok o zaman.

İşi bırakmış bir mükellefin faaliyetine zararla, hele ki devir KDV ile finiş yapmış olması demek, sermayesinden yemiş olduğunu göstermektedir ki, sermayede meydana gelen azalmaların verginin konusuna girmediğini hepimiz biliyoruz.

Bu durumda, faaliyetlerine son vermek suretiyle işi bırakan mükelleflerin, varsa,  o güne kadar yüklenmiş olup da indiremedikleri KDV’leri herhangi bir biçimde giderebilecekleri başka bir yol kalmıyor demektir.

Bkz: 1) Balıkesir VDB’nin, 26.10.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.10.15.01-KDV-2010/107-1308/-107 sayılı Özelgesi;  
2) İstanbul VDB’nin, 27.08.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.58-1443 sayılı Özelgesi;
3) İstanbul VDB’nin, 25.10.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.17.01- KDV.29-1875 sayılı Özelgesi;
4) Ankara VDB’nin, 15.11.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.20.15.01-40-MUK-2010-164-402 sayılı Özelgesi;
5) Sivas Defterdarlığı’nın, 17.8.2011 tarih ve B.07.4.DEF.0.58.10.00-2010-2-12-5 sayılı Özelgesi

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor