Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Vergi

Bülent TAŞNazmi KARYAĞDI
Bülent TAŞ/ Nazmi KARYAĞDI
10731OKUNMA

Avukatlık Vekâlet Ücretlerinin Vergi Yasaları Karşısındaki Durumu

ÖZET
Mahkeme kararına istinaden veya icra takibi neticesinde avukatların elde ettikleri vekâlet ücretlerinin mahiyeti ve vergi mevzuatı karşısındaki durumu uygulamada uzunca zamandır duraksamaya neden olan bir konudur. Gelir İdaresince yayınlanan Genel Tebliğler, mükelleflere verilen özelgeler duraksamayı gidermemiş sorunun hukuki düzlemde doğru olmayan bir düzlemde oluşmasına neden olmuştur. Vergi incelemeleri ise sorunun denetimden yargıya taşınmasına neden olmuştur.

Sorunu oldukça kapsamlı olarak ele aldığımız bu yazı, yargılama sonucunda mahkeme kararına istinaden hükmedilen vekâlet ücretleri ile icra takip işlemlerinde karşı/alacaklı taraf avukatına yapılan ödemelerin vergi uygulamaları karşısında olması gereken sürecini (belge düzeni, gelir vergisi tevkifatı ve KDV) açıkça ortaya koymaktadır.

1- Avukatlık vekâlet ücretinin dayanağı

Avukatlık ücreti, Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesine göre avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı ve değeri ifade eder.

Diğer taraftan ise, Vekâlet ücreti, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi uyarınca yargılama giderlerindendir. Adı geçen Kanunun 417. maddesi uyarınca vekâlet ücretinin haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilmesine hükmolunur.

Keza 7571 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 324. maddesi uyarınca tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri de bir yargılama gideridir. Verilen hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükleneceği gösterilir.

Öte yandan 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 138/3 maddesine göre icra takip masraflarına dahil olan vekâlet ücreti, vekil aracılığıyla yapılan takiplerde, alacaklı ile borçlu arasında yapılmış sözleşmeye bakılmaksızın, icra memuru tarafından avukatlık ücret tarifesine göre belirlenir.

2- Vekâlet ücretlerinin türleri
Yukarıda yer alan yasal dayanaklardan hareketle avukatlık vekâlet ücretlerini kaynaklarına göre üçe ayırmak mümkündür. Buna göre;

  • Dava takibinde iş sahibinden (müvekkilden) alınan vekâlet ücreti (Avukatlık Kanun Md.164, 2.fıkra),
  • Mahkeme kararıyla karşı tarafa yüklenen dava vekâlet ücreti (Avukatlık Kanun Md.164, 5.fıkra),
  • İcra takibinde karşı/borçlu taraftan icra vekâlet ücreti (İcra İflas Kanunu Md.138/3).

3- Avukatlık Kanunu’na göre vekâlet ücretleri

Yukarıda da belirtildiği üzere 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesi uyarınca avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.

Haksız olan taraftan alınacak vekâlet ücretinin kim tarafından nasıl belirleneceği Avukatlık Kanununun 168. maddesinde, bu ücretin kime ait olacağı ise aynı Kanunun 164. maddesinde düzenlenmiştir.

Avukatlık Kanunu’nun “Avukatla iş sahibi arasında aksine yazılı sözleşme bulunmadıkça tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücreti avukata aittir” şeklindeki 164/son maddesi, 4667 sayılı Kanunun 77. maddesi ile değiştirilmiş “Dava sonunda, karar ile tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

Yapılan değişiklik ile daha önce sadece vekâlet ücretinin kime ait olacağını düzenleyen maddenin bu özelliği korunmuş, “aksine yazılı sözleşme bulunmadıkça” ibaresi kaldırılmış, ayrıca bu ücretin iş sahibinin borcu nedeniyle takas veya mahsup edilemeyeceği, haczedilemeyeceği eklenmiştir.

Anayasa Mahkemesi Avukatlık Kanunu’nun 164/son maddesinin iptali ile ilgili olarak açılan davada iptal talebini reddetmiştir. Anayasa Mahkemesine göre, Avukatlık Kanununun 164. maddesinin son fıkrasında yapılan değişikliğin amacını “taraflar arasında ücret kararlaştırılmaması durumunda avukatın sunduğu hizmetin karşılıksız kalmaması ve avukat ile müvekkil arasında doğabilecek ücret uyuşmazlıklarına engel olmaktır. Avukatlık sözleşmesinin yapılmasının zorunlu olmaması yanında, bu sözleşmenin avukat ve müvekkil arasındaki bir iç sorun niteliğinde olduğu, bunun yanında dava ehliyeti olan herkesin bir avukatın temsiline ihtiyaç duymadan iddiasını kanıtlamak için dava açıp takip edebileceği, dolayısıyla 164. maddenin son fıkrasında yapılan değişikliğin Anayasada düzenlenen hak arama özgürlüğüne ve adalet anlayışına aykırılık teşkil etmeyeceğini” belirtmiş ve iptal istemini oy birliği ile reddetmiştir (Anayasa Mahkemesi’nin 3.3.3004 tarih ve E:2004/8 K:2004/28 sayılı kararı).

Yargıtay Hukuk Daireleri kararları incelendiğinde ise vekâlet ücretinin doğrudan vekile değil, davanın tarafları lehine hükmedilmesi gerektiği tespit edilmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu mahkeme kararıyla hükmedilen vekâlet ücretinin iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilip edilemeyeceğini tartıştığı bir kararında, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 423/6. maddesinde vekâlet ücretinin yargılama giderleri arasında sayıldığı, Kanunun 424. maddesinde de yargılama gideri olarak hükmolunan vekâlet ücretinin, ancak iki taraf arasında geçerli olacağının belirtildiği, takip dayanağı ilamda bu yönde hüküm kurulduğunun anlaşıldığı, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 164/son maddesinde; “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir” hükmünün vekil ile müvekkil arasında çıkacak ücret uyuşmazlıklarını düzenlemek amacıyla öngörülmüş olduğu, aynı maddede ayrıca “bu ücretin, iş sahibinin borcu nedeniyle takas, mahsup edilemeyeceğinin” belirtilmiş olduğuna işaret ederek, vekâlet ücretinin davanın tarafları lehine hükmedilmesini usul ve yasaya uygun bulduğunu ifade etmiştir.

Yargıtay’ın ilgili dairelerinde konu ile ilgili olarak verilen kararlar da aynı istikamettedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 2004 sonrası verdiği kararlarda vekâlet ücretinin vekil lehine değil müvekkil lehine hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Yargıtay Ceza Kuruluna göre; 4667 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde sadece “aksine yazılı sözleşme bulunmadıkça” ibaresi çıkarılmıştır ve sözleşme özgürlüğü prensibi uyarınca, iş sahibi ile avukat isterlerse karşı tarafa yüklenen vekâlet ücretinin iş sahibine ait olacağına ilişkin sözleşme yapabilirler. Böyle bir sözleşmeyi yasaklayan herhangi bir yasal düzenleme de mevcut değildir. Dolayısıyla salt bu değişiklik nedeniyle vekâlet ücretinin vekil lehine hükmedilmesi gerektiği sonucu çıkarılamaz.

Diğer yandan, karşı tarafa yüklenecek ücretin avukata değil, iş sahibi müvekkile hükmedilmesi gerektiğini gösteren bir başka husus da Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin son fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez" hükmüdür.

Şayet, karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise, bu ücretin zaten iş sahibinin borcu nedeniyle takas veya mahsup edilmesi ya da haczedilmesi mümkün olamayacaktır. Aksi bir yorum, bizi yasa koyucunun 164. maddesinin son fıkrasına ikinci cümleyi boş yere koyduğu sonucuna götürecektir. (Murat Aydın, Avukatlık Ücreti, Ankara, 2004, 2. Bası, s. 252 ).

Yine, ücretin asil adına hükmedilmesi gerektiğini gösteren bir başka yasal düzenleme de, Avukatlık Yasası'nın 166/3. maddesi olup, bu düzenleme 4667 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sırasında da korunmuştur.

Bu hüküm uyarınca bir ilamın cebri icra yolu ile infazına girişildiğinde, takip talebini alan İcra müdürü ilamı inceleyerek, ilam bir avukatın takibi ile elde edilmiş, ancak iş sahibinin kendisi veya bu avukatın dışında bir başka avukat tarafından İcraya konulmuşsa, masrafını takip talebinde bulunandan alarak ilamın İcraya konulduğunu ilamda adı yazılı avukata bildirecek, bu bildirim yapılmadan İcranın sonraki aşamalarına geçilmeyecektir. Bu düzenleme ile avukatın ilama konu alacağını kolayca alması sağlanmak istenmektedir. Karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise bu kurala da gerek bulunmamaktadır ( Murat Aydın, age., s. 253 ).

Nitekim Ceza Genel Kurulu'nun 20.04.2004 gün ve 47-101 sayılı kararında da aynı esas kabul edilmiş olup, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Hukuk Daireleri'nin ve Ceza Daireleri'nin büyük bir kısmının kararları da bu doğrultudadır.

Bu yargı kararları vekâlet ücretinin müvekkil (davayı kazanan) lehine hükmedilmesi yönündedir. Bunun doğal sonucu olarak da vekâlet ücretinin sahibi müvekkildir. Müvekkil ile avukat arasındaki anlaşma bu ücretin kimde kalması gerektiği yönünden belirleyici olacaktır. İkisi arasında bu ücretin müvekkilde kalacağı yönünde yazılı veya sözlü bir mutabakat olmadığı sürece bu vekâlet ücretinin avukata aktarılması gerekecektir.

4- Vekâlet ücretinin tahsil yolları

Yukarıda da belirtildiği üzere HMK uyarınca bir tür yargılama gideri olan vekâlet ücretinin mahkeme tarafından lehine sonuçlanan kişi adına hükmolunması gerekmektedir.

Dolayısıyla da davayı kaybeden taraf, ödemeyi gerçekte karşı tarafın avukatına değil, karar lehine olan tarafa yapmaktadır.

Davayı kaybeden tarafın davayı kazanan tarafa ödediği yargılama gideri niteliğindeki vekâlet ücretinin;

  • Mahkeme veya icra veznesinin düzenlediği makbuz imzalanarak nakden (5.12.2013’ten itibaren icra ve iflas daireleri tarafından yapılacak her türlü tahsilat ve ödemelerin banka aracılığıyla yapılması zorunludur),
  • Bizzat karşı/borçlu tarafın mahkeme veya icra dairesinin tespit ettiği vekâlet ücretini elden (nakden) veya banka havalesi ile ödemesi,
  • Mahkeme veya icra dairesinin yargılama giderleri ile birlikte davayı kazanan müvekkile herhangi bir şekilde ödeme yapması ve müvekkilin de karşı/borçlu taraftan alınan vekâlet ücretini avukata ödemesi şekillerinde

gerçekleştiği görülmektedir.

5- Vekâlet ücretinin vergi yasaları karşısındaki durumu

a) Gelir vergisi karşısındaki durumu

Pek çok özelgede “Davanın kaybedilmesi sonucu mahkeme kararına istinaden karşı taraf avukatına ödenmesi gereken vekâlet ücretinin, ... A.Ş. tarafından doğrudan avukata yapılması halinde Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi ve 2009/14592 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca sorumlularca % 20 nispetinde gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.

Ayrıca, karşı taraf aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti ödemelerinin doğrudan avukatlara değil de icra müdürlüklerine yapılması durumunda da icra müdürlüklerine ödeme yapıldığı sırada vekâlet ücreti ödemesinden gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.” mahiyetinde ifadeler yer almaktadır.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesinin birinci fıkrasında; adı geçen maddede yer alan ödemeleri nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben gelir vergisi tevkifatı yapmaya mecbur olan kişi ve kurumlar belirtilmiş ve aynı maddenin 2/b numaralı bendinde, yaptıkları serbest meslek işleri dolayısıyla bu işleri icra edenlere yapılan ödemeler üzerinden % 20 oranında tevkifat yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Aleyhe sonuçlanan mahkeme neticesinde vekâlet ücreti ödemek zorunda kalan borçlu taraf, avukattan herhangi bir hizmet almamıştır. Mahkeme lehine sonuçlanan kişinin yargılama giderine karşılık olmak üzere bu bedeli ödemektedir. Dolayısıyla da vekâlet ücreti hak eden kişi avukat değil de karşı taraf olduğu için ödeme yöntemi ne olursa olsun davayı kazanan tarafa ödenen bedel bir yargılama gideri olup ödeyenin GVK Md. 94 uyarınca kesinti yapmaması gerekir.

Ancak dava lehine sonuçlanan kişinin karşı taraftan tahsil ettiği bedeli kendisini temsil eden avukatına aktarması durumunda GVK 94. maddesinin birinci fıkrasında yer alan tevkifat yapmak zorunda olan kişilerden birisi olması durumunda GVK 94/2-b maddesi uyarınca tevkifat yapması gerekmektedir. Eğer kazanan taraf GVK uyarınca tevkifat yapmak zorunda olan kişiler arasında değilse tevkifat yapmadan bedeli aktarmalıdır. Avukat da bedeli şahsi kazancının tespitinde (serbest meslek kazancında) hasılat olarak dikkate alacaktır.

Gündelik hayatta bu ödemelerin neredeyse tamamına yakınının icra daireleri vasıtasıyla yapıldığı dikkate alındığında kaybeden tarafça tevkifat yapılarak ödeme yapılması durumunda eksik ödenen tutarlar nedeniyle icra dosyasının kapanmayacağı da işin bir başka hukuksal yönüdür.

Bu nedenle de uygulamada tevkifat yapılması teknik olarak mümkün olamamaktadır.

Ancak farklı Vergi Dairesi Başkanlıklarınca verilen pek çok özelge incelendiğinde davayı kaybeden tarafın İcra Dairesine ödeme yaparken gelir vergisi tevkifatı yapması gerektiği ifade edilmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere icra dairesinde dosya kapanmayacağından işletmeler kesinti bedelini mükerrer olarak Vergi Dairesine ödemek durumunda kalmaktadırlar.

Yukarıda özetlenen hukuki duruma göre; kazanan tarafa ödeme esnasında herhangi bir tevkifat yapılmamalı ve kaybeden taraf Mahkeme İlamına istinaden (GVK 40/3) uyarınca yaptığı ödemenin tamamını gider olarak kayıtlarına intikal ettirmelidir.

b) KDV karşısındaki durumu

Avukatlar temsil ettikleri müvekkillerine karşı serbest meslek hizmeti sunmaktadırlar. Dolayısıyla da KDVK açısından vergiyi doğuran olay müvekkilleri ile kendileri arasındaki hizmetin sunulduğu anda meydana gelmektedir.

Mahkeme kararına istinaden aleyhine karar verilen kişi tarafından ödenen dava vekâlet ücreti veya icra takibinde ödenen icra vekâlet ücreti için yapılan ödemeler bir hizmetin karşılığında ödenmemektedir. Bunlar yargı gideri mahiyetinde ödenen bedellerdir. Bu bedellerin ödenmesi aşamasında ödemeyi yapan kişi açısından bir hizmet alınmamış olduğundan KDV doğmayacaktır.

Nitekim bu husus 1 seri nolu KDVUGT’nin I/B-4 Avukatlık Ücretleri bölümünde;

“Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerinin davayı kazananlara ödenmesi KDV’nin konusuna girmez. Ancak bu paralardan sözleşmeleri gereği ücret karşılığı çalışanlar dışında kalan avukatlara intikal eden kısım, serbest meslek kazancı kapsamında vergiye tabi olur. Avukatlar aldıkları bu para için davayı kazanana serbest meslek makbuzu düzenler ve makbuzda alınan tutar üzerinden KDV hesaplayıp ayrıca gösterirler.

Mahkeme kararında “KDV hariç” şeklinde bir ifadenin yer almaması halinde, vekâlet ücretinin KDV dahil olduğu kabul edilir ve iç yüzde oranı uygulanmak suretiyle hesaplanan KDV, düzenlenen serbest meslek makbuzunda gösterilir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Nitekim bu durum Gelir İdaresi Başkanlığının 08.10.2010 tarih ve 89505 sayılı yazısı ile Vergi Dairesi Başkanlıkları ve Defterdarlıklara duyurulan 2010/1 sayılı Vergi Denetimi ve Koordinasyonu İç Genelgesi’nin 3. maddesinde de şu şekilde teyit edilmiştir: “Mahkemelerce hükmolunan avukatlık ücretlerinin davayı kazananlara ödenmesi KDV’nin konusuna girmemektedir. Bu paraların avukatlara intikal eden kısmı ise serbest meslek kazancı kapsamında KDV’ye tabi olacaktır. Ancak, avukatın sözleşme gereği ücret karşılığı çalışması halinde avukata intikal eden kısım KDV’ye tabi tutulmayacaktır.”

Dava lehine sonuçlanan tarafça kendisini temsil eden avukata bu bedeller aktarıldığında ise avukat tarafından müvekkiline hizmet sunulduğundan ve bu işlem KDV’nin konusuna girdiğinden avukat tarafından düzenlenen Serbest Meslek Makbuzunda KDV hesaplanarak gösterilmelidir.

Ancak kazanan taraf, vekâlet ücretini sözleşmeli olarak serbest meslek faaliyeti gösteren avukatına aktarmışsa (ödemişse) bu kısım serbest meslek kazancı kapsamında KDV’ne tabi olmalı KDV dahil olarak tarife kapsamında belirlenen ücretten iç iskonto yoluyla KDV hesaplanmalıdır. Vekâlet işlemi, eğer davayı kazanan kişinin kadrolu avukatı tarafından icra edilmişse ve avukata bu kapsamda ödeme yapılmışsa bu ödeme serbest meslek kazancı kapsamında değil ücret olarak vergilendirilmeli ve KDV’ne tabi olmamalıdır.

6- Belge düzeni (VUK) karşısındaki durumu

Belge düzeni de yine bu konunun uygulamada duraksamaya yol açan yönlerinden biridir.

Yazılı olan ya da olmayan bir sözleşme çerçevesinde müvekkilini mahkemede ve icra dairesinde temsil eden onun adına hukuki işlemlerinin takibini gerçekleştiren avukat serbest meslek makbuzunu kime düzenleyecektir? Temsil ettiği müvekkiline mi yoksa mahkeme aleyhine sonuçlanan bu nedenle de yargı ve icra giderlerini ödemek durumunda olan karşı tarafa mı?

375 sıra no.lu VUKGT’nde “İcra Dairelerince Alacaklı Taraf Avukatına Ödenmesine Karar Verilen Vekâlet Ücretlerinin Belgelendirilmesi” bölümünde “İcra dairelerince borçludan alınarak müvekkili adına takibat yapan alacaklı taraf avukatına ödenmesine karar verilen avukatlık (vekâlet ) ücretlerinin avukata ödendiği anda, avukat tarafından borçlu adına en az iki nüsha serbest meslek makbuzu düzenlenecek olup, bir nüshası ödemeyi yapan memura verilecek; makbuzun avukatta kalan nüshasına ise icra dairesince ödemenin yapılmış olduğuna dair bir şerh düşülmesi ve ödemeyi yapan memur tarafından imzalanması şartı aranmayacaktır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Vergi Dairesi Başkanlıklarınca verilen pek çok özelgede de avukatlar tarafından borçlu tarafa bir başka deyişle mahkeme kararı aleyhine olan ve hakkında icra takibi işlemi yapılan kişi adına fatura düzenlenmesi gerektiği ifade olunmuştur.

Yukarıda KDV ile ilgili bölümde ifade ettiğimiz 1 seri no.lu KDVUGT’ndeki hükümde “Avukatların aldıkları bu para için davayı kazanana serbest meslek makbuzu düzenleyecekleri” ifade edilmiştir.

Görüldüğü üzere Tebliğlerdeki düzenlemeler uygulamada karışıklığa yol açacak mahiyettedir. Yani bir düzenlemeye göre kaybeden tarafa, bir düzenlemeye göre kazanan tarafa SMM düzenlemek gerekiyor.

Gelir vergisi uygulamasında dava vekilleri (avukatlar), serbest meslek erbabı sayılırlar. Vergi Usul Kanunu’nun 236. maddesine göre serbest meslek erbabı, mesleki faaliyetlerine ilişkin her türlü tahsilatı için iki nüsha serbest meslek makbuzu tanzim etmek ve bir nüshasını müşteriye vermek, müşteri de bu makbuzu istemek ve almak mecburiyetindedir.

Tüm bu hükümleri yorumlarken konunun hukuki yapısını tekrar etmekte yarar var. Hukuk Muhakemeleri, Ceza Muhakemeleri, Avukatlık ve İcra İflas Kanunları çerçevesinde mahkeme kararı aleyhine sonuçlanan ve hakkında icra takibi yapılan kişinin ödediği bedeller yargılama/icra gideri mahiyetinde ve karşı taraf vekâlet ücreti olarak dikkate alınmaktadır. Aleyhe sonuçlanan kişi açısından ödenen bedel ana alacağa bağlı fer’i alacak niteliğindedir. Alacakla birlikte dava lehine sonuçlanan tarafa hükmedilen bir tutardır. Ayrıca avukatın kaybeden tarafla hukuki hizmet sunma konusunda yazılı ya da sözlü bir sözleşmesi de sözkonusu değildir. Kaybeden taraf, avukattan herhangi bir hizmet satın almamaktadır. Bu yönden de bakıldığında avukatın kaybeden tarafa SMM düzenlemesi söz konusu olmamalıdır.

Mahkeme kararı lehine sonuçlanan tarafça mahkeme ve icra giderleri arasında yer alan karşı taraf vekâlet ücreti için kaybeden tarafa 1 seri nolu KDVUGT’nin I/B-4 bölümü uyarınca KDV hesaplamaksızın fatura düzenlenmelidir. Eğer mahkeme lehine sonuçlanan kişi belge fatura düzenlemek zorunda olan kişilerden değilse (örneğin vergi mükellefi değilse) bu durumda davayı kaybeden taraf yaptığı bu ödemeler için mahkeme kararına ve icra dairesi kararına istinaden GVK Md. 40/3 uyarınca; işle ilgili olmak şartiyle, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar gider yazılabilecektir.

Kazanan taraf VUK uyarınca fatura düzenlemek zorunda olan kişiler arasında ise fatura düzenleyecek ancak yukarıda belirttiğimiz üzere KDV hesaplamayacaktır.

Neticede ise avukat mahkeme kararı lehine sonuçlanan ve kendisinin de yazılı ya da sözlü sözleşme uyarınca hizmet sunmak durumunda olduğu müvekkiline SMM düzenleyecektir. Karar lehine olan taraf ödemeyi avukatına yaparken GVK uyarınca gelir vergisi kesintisi yapacak avukat da bu kişi adına düzenlediği SMM’nda KDV ve gelir vergisi stopajı hesaplayacak, bunları belgede gösterecektir.

7- Sonuç
Oldukça kapsamlı olarak ele aldığımız, yargılama sonucunda mahkeme kararına istinaden hükmedilen vekâlet ücretleri ile icra takip işlemlerinde karşı/alacaklı taraf avukatına yapılan ödemelerin vergi uygulamaları karşısında olması gereken süreci (belge düzeni, gelir vergisi tevkifatı ve KDV) bir şema ve maddeler halinde özetleyelim:

  • Mahkeme kararı aleyhine olan ve bu nedenle avukat vekâlet/icra vekâlet ücreti ödeyecek kişi ödeme yaparken GVK’nun 94. maddesi uyarınca tevkifat yapmayacaktır.
  • Mahkeme kararı lehine olan taraf VUK uyarınca işlemlerinde fatura düzenlemek zorunda olan bir kişi ise kaybeden tarafa KDV hesaplamaksızın yargı ve icra gideri olarak (vekâlet ücretleri) fatura düzenleyecektir.
  • Mahkeme kararı lehine olan taraf VUK uyarınca işlemlerinde fatura düzenlemek zorunda olan bir kişi değilse (örneğin bir gerçek kişiyse), kaybeden taraf mahkeme kararına/ilama istinaden ödediği bedeli gider yazabilecektir.
  • Mahkeme kararı lehine olan taraf GVK Md. 94 uyarınca tevkifat yapacak kişiler arasında sayılmışsa (Örn. ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı..) sözleşmeli (yazılı/sözlü) avukatına bu bedelleri aktarırken stopaj yapacaktır.
  • Mahkeme kararı lehine olan taraf GVK Md. 94’te tevkifat yapacak kişiler arasında yer almıyorsa (örn. gerçek kişiyse) sözleşmeli (yazılı/sözlü) avukatına stopaj yapmaksızın bu bedelleri aktaracaktır.
  • Avukat, mahkeme kararı lehine olan tarafa (yani müvekkiline) serbest meslek makbuzu düzenleyecek, makbuzda KDV hesaplayacak ve ödeme esnasında gelir vergisi stopajı yapılmışsa bunu da makbuzda gösterecektir.

Sonuçta Maliye Bakanlığının (Gelir İdaresi Başkanlığının) yayımlayacağı bir genel tebliğle bu konulara açıklık getirmesi avukatlar, davaya taraf olan vergi mükellefleri ve vergi daireleri açısından yararlı olacaktır. Ayrıca bu Genel Tebliğ, vergi inceleme elemanları ile avukatlar ve işlemlere taraf olan vergi mükellefleri açısından yorum farkları nedeniyle ortaya çıkan işyükünü ve farklı uygulamaları ortadan kaldırmış, hukuk güvencesini sağlamış olacaktır.

(Legal Mali Hukuk Dergisinin Mart 2015 sayısında yayınlanmıştır.)

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor