Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Dr. Ahmet OZANSOY
Dr. Ahmet OZANSOY
672OKUNMA

Mevzuat diye kesip atmak işin kolay yolu, Devletin engelliye oyunu bu!

Başlığı, ünlü POP Grubu MFÖ’nün bir şarkısından esinlenerek yazdım. Şarkının şöyle sözleri var:

Deli, deli kulakları küpeli
Bizlerin bizlere oyunu bu
Deli diye kesip atmak işin kolay yolu
Bunun bir başı sonu yok mu?
Sebepsiz sonuç olur mu?

Ülkemizde engelli olmak zor; engelli ailesi olmak daha da zor.

“Deli deli, kulakları küpeli” olmak gibi bir şey.

2000 yılından önce memleketimizde engellilerin neredeyse hiçbir hakkı yoktu.

Sadece 2022 sayılı Yasa ile ancak belli şartları sağlayabilen engellilere maaş bağlanırdı.

Maaş deyince yanlış anlaşılmasın. Tek kişinin sadece gıda ihtiyacını bile karşılayamayacak düzeyde bir paraydı bu.

2000’li yılların başından itibaren engellilere bazı haklar verilmeye başlandı.

2828 sayılı Kanun’a eklenen Ek 7’nci madde ile de çağdaş ülkelerdeki düzenlemelere benzer bir düzenleme yapıldı. Daha önce engelli ailesinde sigortalı bir çalışan varsa engelli birey tamamen yok varsayılıyor iken ilk defa bu madde ile engellinin ailesinde geliri olan kimsenin bulunmasının engelliye devlet tarafından ödeme yapılmasını engellemeyeceği hükme bağlandı.

Bu maddenin gerekçesi göz yaşartıcı derecede çağdaş bir anlayışı temsil ediyordu. Diyordu ki, “… bakıma muhtaç özürlünün ailesinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tâbi olması, özürlünün temelde alma hakkına sahip olduğu hizmetten faydalanmasına engel teşkil etmemelidir. Özellikle ailesinin sosyal güvencesinden faydalanan, başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde ağır özürlü olan bireylere ve ailelerine herhangi bir sosyal hak tanınmamaktadır. … Bakıma muhtaç özürlü birey, kendisinin ya da ailesinin sosyal güvencesinin olması nedeniyle bakım hizmetinden yararlanamamaktadır. … Oysa özürlülükte, bakım sorumluluğunun aile yanında toplum tarafından da üstlenilmesi gerekmektedir. Bakıma gereksinim duyan özürlü bireylerin psikolojik ve sosyo-ekonomik gereksinimlerinin çağın gereklerine uygun bir şekilde herhangi bir ayrım yapılmaksızın karşılanması zorunludur”.

Fakat hey hat!

Yasa hayata geçemedi. Kâğıt üstünde olan yasa, önce yönetmeliklerle uygulanamaz hale getirildi. Yasa’da yer alan “engelli ve engellinin bakmakla yükümlü olduklarının (eş, 18 yaşından küçük çocuk, geliri olmayan ana-baba) gelirleri”nin belli düzeyin altında olması şartı, önce engelli ve engelliye bakmakla yükümlü olanlar gibi tanımlandı, lakin 18 yaşını doldurmuş bir engelliye yasal olarak hiç kimsenin bakmakla yükümlü olmadığı göz ardı edilip engellilerin ana babaları ve yedi göbek sülalesi ömür boyu engelli bireye bakmakla mükellef diye değerlendirildi.

Bu gerekçenin iler tutar tarafı yoktu tabi, itirazlar oldu.

Engelli çocuğunun bakımı için devletten bir kuruş alamayan bazı engelli anne babaları kâğıt üstünde boşanıp çalışmayan anneyi gelirsiz saydırıp yardım almaya çalıştı.

Devlet göz göre göre engelli ailelerini sahtekârlık yapmaya itti.

Engelli ailelilerine ödenen üç kuruş para maazallah Devleti batırabilirdi. Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan her dönemde Devletin batırılmasına göz yumulamazdı.  Gereği derhal düşünüldü, Devlette çare tükenmez. 2828 sayılı Kanun’un Ek-7’nci maddesi değiştirildi.

“Hane içinde kişi başına düşen gelir” diye bir kavram uyduruldu.

Uyduruldu diyorum, çünkü kelimenin tam anlamıyla uyduruk bir kavram.

Neymiş, engelliyle aynı evde oturanların tüm gelirleri hesaplamaya dahil edilecekmiş.

Evde Bakım Yardımı Yönetmeliği’ne göre hane kavramı; ikamet edilen il dışında öğrenim gören çocuklar dahil olmak üzere, aralarında akrabalık bağı bulunsun ya da bulunmasın adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre aynı konut ya da aynı konut bölümüne kaydedilmiş kişi veya kişilerden sosyal inceleme raporu ile birlikte yaşadığı tespit olunanların oluşturduğu birimi ifade eder denildi.

Sözgelimi engelli ailesinin yanına üniversite okumaya akrabalarının çocuğu gelip kalsa, O’na ailesinin gönderdiği harçlık engelli ailesinin gelir hesaplamasına dahil edildi. Evin çocuğu o evde oturmayıp başka ilde okuyor bile olsa onun geliri de hesaplamaya dahil edildi. Öğrenci, harçlığını engelliyle paylaşmak zorundaymış gibi harçlık gelir unsuru oldu.

Dahası, engelliye ÖTV’siz bir araç alma hakkı verildi biliyorsunuz. Gerçi Devletin âli menfaatleri gereği onu da kadük ettiler ama yine de var işte.

İster inanın ister inanmayın; gelir hesaplamasına bu araba da dahil.

Doğuştan zihinsel engelli bir vatandaş düşünün. Bir kuruş parası da yok, ömrü boyunca kazanma ihtimali de yok. Anne babası kendi ceplerinden verdikleri parayla engelli adına bir araç alıyorlar, doktora götürüyorlar, gezmeye götürüyorlar falan.

Bakım parası ödenip ödenmeyeceğini tespit ederken yaptıkları hesaplamaya bu aracın değerinin 120’de birini de dahil ediyorlar. Engellinin geliriymiş o araba!

Demek ki engellinin aracı varsa bakıma ihtiyacı yok! Ya da Kara Şimşek gibi bir araç olmalı ki, engelliye bakıyor.

Yahu araba nasıl gelirin bir parçası olur? Türk hukukunda bunun başka bir uygulaması var mı?

O zaman tüm araç sahiplerinin araçlarının belli bir bedelini her yıl gelirine yazıp vergi alın!

Normal bir vatandaş için gelir unsuru olmayan araba, nasıl oluyor da engelli için gelirden sayılıyor!

Açıkça anayasaya, vicdana, insafa, ahlaka aykırı bir işlem göz göre göre uygulanıyor.

Bitti mi? Bitmez.

Engelli ailesine atadan dededen kalmış birkaç dönüm boş tarla falan varsa, o da dert.

Zira Devletimiz hesaplıyor ve diyor ki, “bu tarlalardan yıllık şu kadar zirai kazanç elde edebilirdin.”

“Yahu tamam da etmedim, ben apartmanın yanındaki camiye zor yürüyorum, tarlada nasıl çalışayım” demeniz fayda vermez, bilesiniz. Etmesen de ettin sayılıyor.

Ya da şehirde oturduğunuz bir ev var, köyde de yazın gittiğiniz bir iki göz ahşap bir eviniz var. Kirada falan değil. Fark etmez, kiraya vermişsin gibi emlak vergi değeri baz alınarak hesaplama yapılıyor ve gelir elde ettin sayılıyor.

Engelli ailesinin köyde bir ineği ve tavukları var diyelim; sattığı falan yok, sadece kendi süt, yoğurt, yumurta ihtiyacını karşılamak için. Bunların da değeri gelirinize ekleniyor.

Hane halkında devletten burs alan bir öğrenci mi var, o burs tutarı da hesaplamaya dahil. Engelli kardeşi olmayan öğrencinin bursunu sadece kendisi için harcama hakkı varken, engelli kardeşi olan öğrenciye “madem engelli kardeşin var, cezanı çek, senin bursu da gelire yazdım” diyor Devlet.

Bankada üç kuruş paranız mı var, elde ettiğiniz faiz gelirinin 2 katı gelire dahil. Niye 2 katı peki, bilen varsa beri gelsin.

Neyse…. Bu konu uzun, toparlayayım.

Diyelim yukarıda sayılan tüm engelleri aştınız ve bakım aylığı bağlandı.

Artık engelli hayatta olduğu ve baktığınız sürece bu aylığı alacağınızı zannediyorsanız, fena halde yanılırsınız.

Dingo’nun ahırı mı burası! Karşınızda 1000 yıllık Devlet geleneği var.

Bir yıl için bağlanıyor bakım aylığı.

Bir yıl sonra sosyal hizmetlerden evinize geliniyor ve elinize bir liste tutuşturuluyor.

Nedir o liste? Bakım ücretinin devam edip etmeyeceğine karar verilmesi için toplayıp teslim etmeniz gereken belgeler listesi.

  • Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından 2022 sayılı Kanuna göre alınan maaş belgesi
  • Tarım Müdürlüğünden zirai kazanç belgesi
  • Vergi Dairesinden beyan bilgisi
  • SGK’dan emekli maaşı bilgisi
  • İcra Müdürlüğünden borç bilgisi
  • Tapu Sicil Müdürlüğünden taşınmaz bilgisi
  • Belediyeden emlak vergi değeri bilgisi
  • Muhtardan aynı evde oturanların onay belgesi

“Emekli aylığım yok, o nedenle SGK’ya gitmeme gerek yok” da diyemezsiniz, yoksa da olmadığını ispatlayacaksınız. Nerden bilsin Devlet sizin emekli maaşınız olmadığını!

Emekli aylığınızın tutarını SGK’ya gidemediniz ama bankadan aldığınız belge ile ispatlamaya çalıştınız diyelim. Ne mümkün! O da olmazmış. Peki neden olmaz?

Efendim emeklinin maaşından ilaç kesintisi yapılıyormuş, bankadaki maaş eksik görünüyormuş.

Titizliği görüyorsunuz değil mi! İnsan gurur duyuyor haliyle.

Gülesiniz diye gırgır geçiyorum ama ağlanacak halimize gülüyoruz.

Bu bilgilerin tamamı Devlet’te var.

Devlette olan bilgileri, Devletten alıp Devlete vermeniz isteniyor.

Engelli ailelerinin içinde yaşlı pek çok engelli var. Zaten ancak onlar çalışmayıp evde engelliye bakabiliyorlar. Çalışanlar hem evde olmadıklarından bakamıyorlar hem de gelir barajını aşamıyorlar.

Galiba şöyle düşünülüyor: biz bu belgeleri her yıl isteyelim, gerçi Devlet olarak bizde bu bilgiler zaten var ama biz yine de isteyelim ki bir kısım engelli ailesi bunu yapamaz, biz de maaş ödemek zorunda kalmayız; bir kısım engelli ailesi bu kurumları dolaşırken sekte-i kalpten rahmeti rahmana kavuşur, yine maaş ödemek zorunda kalmayız, e bunları aşıp belgeleri verenlerin de önemli kısmını gelir testinden eleriz, geriye kalanlara da mecburen ödeme yaparız. O kadarcık kusur kadı kızında da olur. Engelli ailelerinin Devleti batırmasını engellemek az şey mi!

Hani fıkra bu ya; Bektaşi’nin yolu bir gün camiye düşmüş. Bakmış hutbede imam anlatıyor: “namaz kılmadan önce abdest alacaksınız, abdest almadan önce şu duayı okuyacaksınız, elinizi yıkarken şöyle, yüzünüzü yıkarken böyle, ayağını yıkarken şu duayı edeceksin. Kıbleye yönelip namaza durmadan önce şu duayı okuyacaksın, sonra tekbir alıp…..” derken Bektaşi dayanamamış, “Hoca hoca” demiş, “kılma diyeceksin de dilin varmıyor”.

Devlet de engelli ailelerine bakım ücreti isteme diyecek ama dili varmıyor…

Yorumlar

  • İ
    İlhan Güneri
    Ellerine emeğine sağlık üstat.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor