Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Makaleler

Nazmi KARYAĞDI
Nazmi KARYAĞDI
2047OKUNMA

Ücretliden Vergi Rekortmeni Çıkar mı?

Son ayların gündemdeki konusu asgari ücret oldu. Çünkü asgari ücret, milyonlarca kişinin insanca yaşam düzeylerini doğrudan etkileyen bir konu. Öte yandan rekabet, maliyet ve çalışanın emeğinin karşılığını verme konularıyla da işveren madalyonun diğer yarısı durumunda. Hemen bir hatırlatma yapalım şu anda özel sektörde çalışan bir işçi 30 Haziran’a kadar ayda net 949,07 lira asgari ücret elde etmekte,1 Temmuz’dan yılsonuna kadar da 1.000,54 lira alacak.

Bu rakamlara bakınca buradan nasıl vergi rekortmeni çıkacak diye merak etmiş olabilirsiniz.

Açıklayayım; günümüzde iki tür ücretlinin vergi rekortmenliğinden bahsetmek mümkün. Biri tutarsal olarak en fazla gelir vergisi ödeyen ücretliler; Dünyaca ünlü iktisatçı Thomas Piketty’den ödünç aldığım kavramla: Süper Starlar.

Diğeri ise aldığı ücrete kıyasla yüksek oranda doğrudan ve dolaylı vergi ödeyen ücretliler; Süper İnsanlar. Ya da geçmişte bir yazımda belirttiğim Türkiye’nin gerçek ve daimi vergi rekortmeni Öztürk Ailesinin ücretli olarak çalışan annesi veya babası.

Tutar olarak en çok vergi ödeyen ücretliler

Vergi mevzuatımıza göre yıl içinde tek işverende çalışan kişi ister asgari ücret elde etsin isterse aylık 1 milyar lira kazansın beyanname vermesine gerek bulunmuyor. Bu durumdaki kişilerin işverenleri ödedikleri ücretlerden stopaj yoluyla vergiyi kaynakta keserek her ay muhtasar beyanname ile beyan edip ödüyorlar.

Emeği ile çalışıp ücret geliri elden ve ücretleri stopaja tabi olanların, bir yıl içinde birden fazla işverenden ücret geliri etmeleri durumunda, detayını aşağıda anlatacağımız üzere, yıllık gelir vergisi beyannamesi vermeleri söz konusu olabilmektedir.

Buna göre bir yıl içinde;

  • aynı anda en az iki işverenden ücret alınmışsa ya da;
  • yıl içinde bir işyerinden ayrılıp yeni bir işyerinde çalışmaya başlanılmışsa

her iki işverenden alınan gerçek safi ücret tutarları 2015 yılı için ayrı ayrı 29 bin liradan fazlaysa ücretlinin beyanname vermesi, başka gelirleri için beyanname veriyorsa ücret gelirlerinin beyannameye eklemesi gerekecektir. Eğer iki işverenden herhangi birisinden alınan ücret 29 bin liranın altında kalmışsa beyanname vermeye gerek kalmıyor.

Yeri gelmişken vergisel açıdan ücret kavramının içine yönetim kurulları ve denetim komiteleri başkanı ve üyeleriyle, tasfiye memurlarına bu sıfatları dolayısıyla ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatlerin, bilirkişilere, resmi arabuluculara, eksperlere, spor hakemlerine ve her türlü yarışma jürisi üyelerine ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatlerin de girdiğini belirtelim. Ücretli olarak çalışan kişi maaşının yanında sayılan unsurlardan birini diğer işverenden elde ederse birden fazla işveren şartı gerçekleşecek ve bu durumda parasal sınırların değerlendirilmesi gerekecektir.

İşte ücretli vergi rekortmenleri tam da bu aşamada ortaya çıkıyor. Kişi ister özel sektörde isterse kamuda çalışsın, birden fazla işverenden ücret alıyorsa ve belirttiğimiz parasal sınırların aşılması nedeniyle beyanname vermesi gerekiyorsa tüm gelir vergisi mükellefleriyle birlikte en çok vergi ödeyen mükellefler sıralamasına dahil olmaktadır. Hele bir de bonus, ikramiye, prim, jestiyon vb. ödemeler varsa özel ya da kamu üst düzey yöneticilerin rekortmenliği garanti altına alınmış oluyor.

Gelir dağılımında adalet

T. Piketty, Kapital isimli çalışmasında; 2010’ların dünyasında iki tip aşırı eşitsiz toplum arasında “rantiye toplumu” ve “süper yöneticiler toplumu (süper starlar veya meritokratik toplum)” yaşadığımızı ifade ederek örneğin ABD’de geçmişin tüm toplumlarından ve en derin uçurumların olduğu toplumlardan bile daha yüksek seviyede bir eşitsizliğin olduğunu belirtmektedir. Yapılan tespitlere göre 1970’lerden 2010’lara gelindiğinde ücret hiyerarşisinde en üst onda birlik kesimin toplam ücretten aldığı pay %25’ten %35’e yükselmiştir.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere maaşlar sadece ücretlerden oluşmuyor ikramiye, prim, şirketten pay verilmesi gibi seçeneklerde söz konusudur. Örneğin 2012’de S&P 500’deki şirketlerin üst düzey yöneticisine (CEO) bir yılda yapılan ödemelerin %12’si ücret, %20’si bonus, %68’i ise hisse senedi bazlı teşviklerden oluşuyor ve tüm bu gelirlerin tamamı vergisel açıdan ücret olarak dikkate alınmaktadır (Jason KARAIAN, The Chief Financial Officier, The Economist, The Profile Books, 2014).

Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakere süreciyle birlikte istatistiksel veri üretme kapasitesinde oldukça önemli kazanımlar elde edilmiş olsa da bazı konularda göstergeleri olmayan bir araçta verilerle değil hissiyatımızla ve deneyimlerimizle seyahat ediyor gibiyiz. Örneğin Piketty’nin yaptığı analizlerde kullandığı gelir dağılımına ilişkin veriler ülkemizde yetersizdir.

Ancak Towers Watson'ın yayımladığı ücret araştırmaları raporuna göre; Türkiye'de tepe yöneticilerin aldığı ücretler, yeni mezunların 13 kat üzerinde. Avrupa'da bu farkın 4 ila 6 kat arasında değiştiği ve enflasyonla ücret artış oranı arasındaki bağlantının da zayıfladığı raporda belirtilen hususlar arasında yer alıyor.

Öte yandan Türk basınına yansıya bir demecinde Ray & Berndtson şirketi Yönetici Ortağı Ayşe Öztuna, Türkiye’de üst seviye yöneticilerle giriş seviyesindeki çalışanlar arasındaki maaş makasının açıldığını bu oranın kimi şirketlerde yüzde 200’lere kadar çıkabildiğini ifade ediyordu.

Vergi rekortmenleri listesine ücretliler perspektifinden bakmak

Her yıl geleneksel olarak açıklanan ilk 100 vergi rekortmeni listesine baktığımızda, yüksek düzeyde ücret elde edenler ile asgari ücretliler arasındaki uçurumdan hareketle, aslında ücretli vergi rekortmenlerimizin var olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek diye düşünüyoruz.

2013 yılı gelirlerine göre 100. sıradaki rekortmen İstanbul’da 5 milyon 953 bin lira, Ankara’da 1 milyon 425 bin lira, İzmir’de 993 bin lira gelir beyan etmiştir. İşte bu rakamlar bize gizli ya da gizemli rekortmenlerin varlığı konusunda ipucu veriyor.

Süper insanların rekortmenliği

TÜİK 2010 yılı Hanehalkı Bütçe Araştırması verilerinden hareketle yaptığımız ve VERGİALGI internet sitesinde yayınladığımız araştırmaya göre en alt gelir grubu içinde yer alan bir aile, yıllık harcamasının %14,14’ü oranında dolaylı vergi öderken, orta gelir grubundaki bir aile %16,35 oranında en üst gelir grubundaki bir aile ise %17,83 oranından dolaylı vergi ödemekteydi.

Buna göre 2010 yılında en zengin aile ile en fakir aile arasında harcama vergileri arasındaki oran farkı sadece %3,69 (%17,83 - %14,14 =) olarak gerçekleşiyordu.

Bu tabloya doğrudan gelir üzerinden yapılan vergi kesintisini de eklediğimizde oransal olarak vergi rekortmenlerimizin ücretliler ve gelir vergisi kesintisi yapılmamasına rağmen emekliler olduğunu görmekteyiz.

Asgari ücret tartışmaları aslında bir kez daha gelir dağılımındaki adaletsizliği ve Türk vergi sisteminin bu adaletsizliğe ne şekilde katkıda bulunduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Bugünün Türkiye’sinin temel hedefleri büyüme, istihdam yaratma, yaratılan büyümeden adil pay alınması ve vergi sisteminin tüm bu unsurlarla bağlantılı ve duyarlı hale getirilmesidir.

Muhtemel çözüm önerileri

Ücretliler yönünden yaşanan gelir dağılımı adaletsizliğini ve vergi sisteminin buna katkısını önlemek için bir takım önerileri ileri sürmek mümkün olabilir:

  • Harcama üzerinden alınan vergilere dayanan sistemden gelir, kârlar ve kazançlar üzerinden alınan vergi sistemine yönelmek.
  • Şirket Yönetim Kurullarınca en alt düzeyde ücret alanlarla en üst düzeyde ücret alanlar arasındaki makası adil hale getirebilmek için alt/orta düzeydeki çalışanların ücretlerini artırmak üst düzeyin ücret düzeyini dondurmak (AK Parti iktidara geldiğinde kamu kesiminde bu politikayı uygulamıştır).
  • Asgari ücretten vergi almamak ve bu tutarı çalışana ödemek.
  • Ücretlilerin gelir vergisi tarifesini belli tutara kadar sabit (düz oranlı) tutup belli bir tutardan sonra, gelir dağılımında adaleti sağlamak için, en üst oranları ve vergi dilimlerini artırmak (Günümüzde gelir vergisi tarifesinde en üst oran, 106 bin liradan fazla gelir ve kazançları için %35 olarak sabittir).

(Bu makale yazarın, Dünya Gazetesinde 10 Temmuz 2015 tarihinde yayımlanan makalesinin genişletilmiş halidir.)

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor