Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Nazmi KARYAĞDI
Nazmi KARYAĞDI
2208OKUNMA

J. Stiglitz’in Gözünden Küreselleşme Gerçeği

Ekonomi literatürünü yakından takip edenler Joseph Stiglitz’i ve onun çalışmalarını da iyi bilirler. Halen New York’ta Kolombiya Üniversitesinde Business School’da ekonomi bölümünde profesör olarak görev yapan Stiglitz’in kamuoyu tarafından daha fazla bilinmesine neden olan durum onun 2001 yılında Nobel Ekonomi ödülünü kazanmasıdır.

Piyasa ekonomisinin temel kavramlarından olan “görünmez el”in çoğu kez gerçekten görünmez olduğunu ifade eden Stiglitz, gelir dağılımı, varlık risk yönetimi, şirketlerde yönetişim ve uluslararası ticaret konularına yazılarında ve kitaplarında ele almaktadır.

Akademik alıntı yapılan en etkili ekonomistler sıralamasında dünya 4.sü olan Stiglitz, 2011 yılında TIME dergisi tarafından seçilen dünyanın en etkili 100 kişisi arasında yer almıştır.

Bu yazımızda Stiglitz’in, Paul A. Volcker Ödülünü aldığı toplantıda yaptığı “Küreselleşmenin Olduğundan Fazla Satışı” (The Overselling of Globalization) olarak çevirebileceğimiz konuşmanın satır başlarını sizlere aktarmaya çalışacağız.

Bazı politikacılar ve ekonomistler küreselleşmeyi olduğundan fazla, abartarak topluma aktardılar. GSYH üzerindeki etkisi olduğundan fazla ifade edilirken yarattığı maliyet ise olduğundan az ortaya konuldu.

Küreselleşmenin hataları ve buna karşın yanlış yönlendirilen tepkilerden bazı dersler çıkarılabilir. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:

  • Bilimin ve öğrenen toplumun önemi,
  • Ortaklaşa kabul edilen durumların önemi,
  • Büyümenin sağlandığı gerekçesiyle buna ilişkin dağılım sonuçlarının çılgın bir şekilde gözardı edilmesi.

Küreselleşmenin olumsuz sonuçlara yol açtığı düşüncesiyle Donald Trump’ın korumacılığı çözüm olarak gündeme getirmesi ancak bunun durumu daha da kötüleştirecektir.

Teoriye göre serbest ticaret yeni iş sahalarının açılmasına yol açacak ve istihdam artacaktı. Ancak gelinen noktada yeni iş sahaları ucuz iş gücü sağlayan ülkelerde açılırken, işleri dışarıya kaptıran ülkelerde işsizlik artmış,  ücretlerin artması için de herhangi bir etken ortaya çıkmamıştır.

Bilindiği üzere genel kabul gören ekonomik yaklaşıma; göre tam istihdamın sağlanmasında para ve maliye politikaları etkin olacaktı. Kaybedilen işler dolayısıyla para politikalarının yetersiz kaldığı maliye politikalarının uygulanmasında ise bir takım siyasi nedenlerle etkin uygulama sorunları ile karşılaşıldığı görülmüştür.

İş kaybına yol açsa da küreselleşme yaşam standardı için olumludur, elbette ki iyi işlediğinde. Küreselleşme genel anlamda verimlilik artışına neden olur. Oysa ki; yeni işlerin yaratıldığı ihracata yönelik sektörlerde çalışanlar daha fazla ücret alırlarken ithal mallarla yarışan sektörlerdeki çalışanlar daha az ücret almak zorunda kalmaktadırlar.

Öte yandan ticaretteki liberalleşmenin GSYH’yı arttıracağı, herkesin de bu büyümeden pay alacağı varsayılır. Ancak yapılan serbest ticaret anlaşmaları çoğu zaman büyük şirketlerin yararını doğuran dökümanlar haline dönüşmektedir. Siyasetçilerin gözardı ettiği konu, sadece serbest ticaret anlaşması sonucunda ortaya çıkan iş kaybı değil, yaşam standartlarında ortaya çıkan kayıplardır. Bu konudaki beyaz yalan “serbest ticaret iş yaratır” iken, gerçekte rakamlar göstermektedir ki vatandaşların büyük çoğunluğunun yaşam standardı düşmekte ve kredibilitelerini kaybetmektedirler.

Küreselleşmenin yararları abartılırken maliyetleri de olabildiğinde küçük gösterilmektedir. Her şeyden önce gelişmekte olan ülkeler makroekonomik risklere daha açık hale gelmektedirler. Çünkü dış dünyada gerçekleşen riskler doğrudan doğruya diğer ülkeleri etkilemektedir. Elbette ki bundan sıradan bireyler de piyasa mekanizmasının araçları vasıtasıyla olumsuz bir şekilde etkilenmektedirler. Firmalar kazanç kaybına uğrarken çalışanlar ücret ya da iş kaybına uğrayabilmektedirler.

Küreselleşmenin bir başka önemli riski de enerji güvenliği ile ilgilidir. Örneğin Almanya bugün Rusya’nın doğalgazına büyük ölçüde bağımlıdır. Bu bağımlılığın doğal olarak ekonomik ve siyasi bir takım sonuçları vardır. Eğer Rusya, Almanya’ya giden doğal gaz akışını birden kesecek olsa bu Almanya için bir felaket olacaktır.

Standart modele göre rekabet mükemmel olarak çalışacaktır. Oysa ki büyük firmaların piyasaya girmesi durumunda (Örn: Wallmart) üretici fiyatları aşağı yönde bir baskıya maruz kalacak ve küçük ölçekli işletmeler serbest ticaret neticesinde piyasa dışı kalacaklar.

Küreselleşme yandaşlarının göz ardı ettikleri önemli bir konu da küreselleşmenin uzun dönem etkileriyle ilgilidir. Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi gereği ucuz işgücü nedeniyle emek yoğun sektörler doğrudan Çin’e doğru yöneldiler. Pek çok Amerikan teknoloji firması Çin’de şirket evlilikleri yaptı. Çin’de ve uzak doğudaki firma kısa vadede ucuz emek sağlarken bir müddet sonra teknolojiyi de öğrendiler, hem de çok hızlı bir şekilde. Teknolojik açıklarını kapattıkları gibi ucuz işgücü nedeniyle karşılaştırmalı üstünlüklerini daha da geliştirdiler.

Verimliliği artırmak için işletmelerin öncelikle üretebiliyor olmaları gereklidir. Eğer rakiplere üretim kabiliyetini kaptırmışsanız üretmeyi durdurursunuz ve verimlilik bir yana piyasa dışı kalmış durunda olursunuz.

Bundan 20-30 yıl sonra üretimi tekrar ülkeye getirilim dediğinizde, ne elinizde modern ne teknolojiniz ne de buna yönelik eğitilmiş işgücünüz olacaktır. Elbette ABD ve Avrupa teknolojiyi ve işgücünün eğitimini ve dönüşümü kolaylıkla sağlayacaktır. Ancak geri gelen işler robotik teknolojiye dönüşmüşse işgücü nerede istihdam edilecektir?

Geçtiğimiz aylarda ABD Başkanı Trump tarafından iptal edilen TPP (Trans Pacific Partnership) serbest ticaret anlaşması imzalanırken ABD’de GSYH’’yi %40 oranında artıracağı ifade olunmuş ve böylece serbest ticaret aşırı bir iyimserlikte toplum satılmıştı. Oysa ki ortaya çıkan etki o kadar minikti ki yok sayılacak bir düzeydeydi. Bu yüzden de bugün her şeyi iptal eden görünümündeki Trump, bu anlaşmayı da bir kalemde silip attı.

Küreselleşme satıcılarının bir başka argümanı da bir takım ülkeler kazanırken bir takım ülkeler kaybediyor olsa da kazananların bunu tazmin edecekleriydi. Doğal olarak kazananlar böyle bir tazminde bulunmadılar. Kaybedenler kaybettikleriyle kaldılar.

Samuelson-Stolper’in meşhur Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinin ticaretin paylaşıma dair etkilerini pek iyi tahmin edemediği ortaya çıktı. Çünkü alınan pay oldukça küçüktü. Uluslararası ticaret çalışanlar açısından da onların pazarlık güçlerinin azalması sonucu doğdu. Ya daha düşük ücrete ya da kötü çalışma şartlarına razı olmak durumunda kaldılar.

Küreselleşme, Pareto optimumuna olumlu bir katkı sağlamadı. ABD’de ve Avrupa’daki çalışanlar bir çeyrek yüzyıldır gelirlerinin durgun bir seyir izlediğini gördüler.

Neticede küreselleşme toplamı sıfır olan bir oyuna dönmüş durumda. Bir kısım ülkeler kazanırken bir kısım ülkeler kaybettiler.

Teknolojik gelişmeler herkesin lehine bir durum gibi satılmışken bu gelişmeler, sadece üst düzeydekiler için yararlı dönüştü.

Diğer taraftan küreselleşme bir uçtan bir uca savrulan politikalara neden olmuş ve bugün ABD Başkanı “korumacılığı” savunur hale gelmiştir. Herkes için pozitif sonuç doğurabilecek bir yapıya evrilmesi gerekirken “negatif” sonu doğurabilecek bir yapıya evrilmektedir.

Küreselleşmeyi herkes için pozitif sonuç doğuran bir yapıya dönüştürmek mümkündür. Ancak bu kolay değildir. Önceliği küreselleşme ile ortaya çıkan eşitsizliği gidermek üzere kurmak gerekmektedir. Şirketlerin gücü ve sıradan vatandaşların çıkarları arasında birincisi lehine bir kötüye kullanım dünyanın her yerinde mevcuttur. Bu bağlamda;

    • Piyasa gelirlerinde eşitliği sağlamak,
    • Kuşaklar arasında avantajları ve dezavantajların geçişini azaltmak
    • Gelir üzerindeki vergiler yoluyla eşitliği geliştirmek
    • Yeni gerçeklere göre ekonomik düzeltmeye yardımcı olmak,
    • Sosyal güvenliği “sosyal korumacılık” olmadan “korumacılık” olarak sağlamak

Küreselleşmeden olumlu sonuç alınmasına imkan sağlayabilecektir.

Türkiye gerçeği

Stiglitz’in gündeme getirdiği konuları gelişmekte olan Türkiye’miz açısından değerlendirecek olursak; dış ticaret açığının yüksek olmasının yol açtığı önemli bir durum da istihdam kaybıdır. Ve çoğunlukla da bu kayıp gözardı edilmektedir. İhracatımızın ithalattan daha düşük olması, ihraç edilen mallar için yaratılan istihdamın daha az olması sonucunu doğurmaktadır.

Öte yandan mal ve hizmet ithal etmek suretiyle dahili sektörlerde istihdam kaybı ortaya çıkmaktadır. Yani hem ihracat yeterince istihdam sağlayamamakta hem de ithalat istihdam kaybına neden olmaktadır.

Bu nedenle de ihracatı arttırıcı, ithalatı azaltıcı para ve maliye politikalarının yanısıra istihdam ve sanayileşme politikalarının hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Buna göre sanayileşmemizin iki ayağı olmak zorundadır: İhracata dayalı bir sanayileşme ve ithal ettiğimiz malları Türkiye’de üretebileceğimiz ve zamanla bunları ihraç edebileceğimiz teknoloji ve verimlilikte bir iş yapısı.

Öte yandan ülkemizde sosyo-ekonomik yaraları sarmak için başarıyla uygulanan sosyal politikaların ve sosyal güvenliğin, “sosyal korumacılık” olmadan “korumacılık” haline dönüştürülmesi uygun olacaktır. Böylelikle hem sosyal kesimler üretime katılmış olacaklar hem de sosyal korumacılık altında yaşıyor olmanın verebileceği olumsuzluklardan korunmuş olacaklardır.

Değerli iktisatçımız Mahfi Eğilmez’in kendi bloğunda yer alan tespite göre kişisel gelir dağılımında 2013’den 2014’e geçişte yaşanan düzelme, 2014’den 2015’e geçişte yeniden bozulmaya dönüşmüş ve bu bozulma 2016 yılında da devam etmiştir. 2010 – 2013 arasında 0,40 düzeyine yerleşen Gini katsayısı 2014 yılında 0,391’e gerilemiş, ardından gelen iki yılda yükselerek yeniden 0,40’ın üzerine çıkmıştır. Bu rakamlardan hareketle piyasa gelirlerinde eşitliği sağlayıcı uygulamalara gidilerek büyümeden üreticinin ve çalışanın daha fazla pay elde ettiği bir yapı kurulmalıdır.

Öte yandan gelir dağılımındaki adaletsizliği gidermek için gelir üzerinden alınan vergilendirilmenin ağırlık kazanması ve vergi dışı kalan rantların verginin konusuna girmesi gerektiği kanısındayız.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor